ANADOLU'DA AÇMADAN SOLAN BİR GÜL -10-
Evdeki cenaze matemi, başka bir telaşa bırakmıştı yerini.
Başına aldığı darbeyle külçe gibi yere yığıldı Üsük emmi. Vücudunun yarısını kaplayan göbeği sağa sola sallandı düşerken. Kocaman kafası, yere atılan top gibi, zıplayıp geri düşüyor, sağa sola dönüyordu. Göbekli ve kısa bacaklı olduğundan köstebeği andırıyordu, yerde yatarken. Göz kapakları gözünün üzerine düşmüş, gözleri açık mı, kapalı mı belli olmuyordu. Ceviz kabuğu gibi çatlamışdı, kafası. Elini kaldırıp indiriyor, ağzını açıp kapatıyordu, ne dediği anlaşılmıyordu. Rüzgar dudağının üstündeki kızıla dönmüş pos bıyıklarını, sağa sola dağıtıyordu...
Duvarları nerdeyse yıkılmaya yüz tutmuş kerpiç evin, yosunlu kiremitleri arasında baykuş, hiç susmadan ötüp duruyordu. O yörenin adetlerine göre baykuşun ötüp durması, hiç hayra alamet değildi...
Kaynana dışarıdan gelen sesleri merak edip çıktı içeriden. Gül'ün elinde kocaman bir taş, oğlu Dursun'un elinde topuzlu değnek, öylece bekliyorlardı, yerde yatan Üsük emminin başında.
- Yetişin, yetişin!
- Yetişin komşular, benim başıma gelene bakın hele, aha bu dikenli Gül, zavllı Üsüğü daşınan vura vura yere serdi, ocağımıza baykuşlar tünedi anam, ben nerelere gideyim diye, feryat ediyordu! Başındaki yazmasının pöçüklerini başının üstüne atmış, sırtındaki sarı yeleğinin düğmelerini açmış, dizlerine vura vura geliyordu, Üsük'ün yattığı yere doğru. Değirmen taşı gibi kalçalaları ve yağ tulumu göbeği şalvarının içinde sağa sola yalpa yapıyordu, yürürken. Düşman askerine saldırırcasına saldırdı Güle, yüzüne şark diye tükürdü, kafasına zımzığı oturttu. Oğlunun elinden sopayı aldı, Gül'ün eline verdi. Gül de Dursun da olayın şokuyla, yere mıhlanmış gibi duruyorladı, oldukları yerde. Kaynanasının zımzığıyla irkildi Gül, yüzündeki tükürüğü, tülbentinin pöçüğü ile sildi. Sessiz sessiz hıçkırmaya başladı...
Az sonra herkes toplandı avluya. Gül'ün elindeki taşla sopayı gören şaşırıp kalıyordu.
Herkes kulaktan kulağa; "bir elinde değnek, bir elinde daşınan dağ gibi adamı yere sermiş Gül, diyorlardı. Ne istemiş zavallı adamdan gıız, diyorlardı. Anam Gül'ü görüyon mu, azdıkça azdı, Allah düşman başına vermesin böyle gelini. Ya bizim gelin böyle olsa n'eyderdik gıız," diyorlardı.
Kendini toparladı Dursun; "ben vurdum, Gül'ün suçu yok ana, sen garışma" diyordu ama köyün üst başına çoktan gitmişti bile Gül'ün vurduğu.
Kaynana durmadan bağırıyordu, "aha bu Gül var ya bu Gül, dikenini batırdı gine, bizim ocağımıza incir ağacı dikecek, oğlumun elini belada koyacak, gara yerlere giresice, diyerek!..
- Üsük Üsük, daha dün abini gara toprağa gargat ettik, sen de ölme gardaş! Etme eyleme aç gözünü, diyerek şamarlıyordu. Dağ gibi herifimi gaybettim, sen de bizi gara yaslara sokma. Sen daha çiçe burnunda taze fidansın, gara toprak seni gabul etmez gardaş! Menevşe'yi çocukları boynu bükük bırakma, galk hayde, galk diyerek, ağıt yakıyodu...
Üsük emmi; "vay anam başım, traktör geçmiş sanki üstümden, her yerim ezim ezim ezildi, ölüyom ellaham," diyerek, kendine geldi. Başının geldiği yer göl gibi kan olmuştu. Yere düşerken göbeğine dar gelen gömleğinin düğmeleri kopmuş, her biri bir tarafa gitmişti. Gömleği göbeğinin üstünden yanlara doğru sallanıyordu, göbeği sallandıkça karnından "dılk dılk" diye su sesi geliyordu. Pantolununun düğmeleri de kopmuş, ha düştü ha düşecek gibi duruyordu. Bir eliyle başını tutuyor, bir eliyle pantolonunu yukarı çekiştiriyordu. Başından aşağı kan sızıyordu. Gömleği ve içindeki atleti kan içindeydi. Ellerindeki kanı görünce korkudan yeredeyse altına kaçıracaktı. İçine baygınlık geldi, kolundan tuttular. Kanlarını temizlediler, yarasını sardılar. Başına aldığı darbeden paytak ördek gibi sendeleyerek yürüyordu.
- Cendermeye gidecem, bu ikisi öldürüyodu, beni. Canıma gast ettiler diyerek, homuranıyordu.
Kaynana;
- İkisi deel Üsük, aha bu Gül yaptı gözümünen gördüm. Sen kafana topuzlu değneği, daşı yediğinden hatırlamıyon. Bi elinde değnek, bi elinde taşınan vurdu kafana.
- Deme yav, Senem!
- He vallaha, ekmek musap çarpsın. Aha şurdan şuraya kavuşmayım...
Kaynana da acımasızca iftira ediyordu, Gül'e...
Dursun'u kimse zaptedemiyordu, "bırakın beni, şu iti geberteyim" diye, bas bas bağırıyordu. İki kişi Dursun'un koluna girip zorla içeri soktular. Üsük emmiyi traktörle şehre yolladılar. Dursun'un küçük kardeşi Duran da onunla gitti. Romorka yatırdı, başının altına bir yastık koydu. Üstüne bir battaniye örttü. "Sakin ol Üsük emmi" diyerek, telkin ediyordu. "Gösterecem sana günü güççük fışgı (kötü kadın anlamında) cendermeye gidecem" diyerek, başını tuta tuta söyleniyordu. Traktör salladıkça "anam ölüyom ellaham ben, dayanamıyom, vay başım," diyordu. Ara ara gözü kararıyor, midesi bulanıyordu. Bir iki kere kustu, olduğu yere. Şehire vardıklarında traktörden indi. "Sen gelme, dedi Duran'a, bişeyim yok benim, sen git köye" diyerek Duran'ı zorla yolladı. Duran gidince, jandarmanın yolun tuttu. Oraya vardığında tedirginlik kapladı içini. "Ya bu küçük fışgı olanları anlatırsa cendermeye. Olan biteni öğrenirse Menevşe, ayıkla pirincin daşını, ağzını bi açarsa gapanmaz gayri" diyerek vaz geçti, doğruca eve gitti. Kocasının başını sarılı görünce, şaşırdı Menevşe.
- Ne oldu sana böyle herif, gene ne halt garıştırın ha, yoksa gaza mı geçirdin?
- Başıma kiremit düştü, yok bişey dedi, Üsük...
Kaynana susmak bilmiyor, veryansın ediyordu Gül'e.
- Seni güççük sıçan seni, seni dikenli Gül seni! Sende utanma arlanma yok mu heç, hemi! Herifi dün topran altına goduk. Ölüye de mi saygın yok. Aha şu itler bile ekmek yediği kaba işemiyo dedi, köpekleri gösterek. Seni besledik büyüttük, gözümüzü oyacan. Ananın evinde bulamadığını yiyon burda. Bi yediğin önünde bi yemediğin arkanda, it eniği. Geldiğinde bi deri bi gemiktin. Şincik besiye çekilmiş danalar gibi oldun. Saldıracak yer arıyon, "besle gargayı oysun gözünü" boşuna dememişler. Bi cendermemiz eksiğidi. Aha cenderme gelip seni götürecek. Bütün köylü duyacak. İtibarımızı iki paralık ettin diye, işaret parmağını kaldıra kaldıra bağırıyordu, Gül'e. Dursun "ben yaptım ana, sus gari n'olun, anamsın bi şey demek istemiyom sana emme aha burama getirdin," diyordu ama nafile...
Cenderme gelecek korkusuyla gözüne uyku girmiyordu Gül'ün. Camı açtı, kafasını dışarı çıkardı. Evin yan tarafındaki kavak ağaçlar hafif hafif sallanıyor, kucaklaşmaya çalışıyorlardı, sanki. Kavak sallandıkça ay bir görünüyor bir kayboluyordu. Bir kulağı da dışarıda ses dinliyordu, "ha geldiler ha gelecekler" diye. O küçücük kalbi göğsüne sığmıyordu, kalkıp kalkıp iniyordu. Bir de kaynanası Gül yaptı demişti. "Ya iki şahit bulur da beni hapise attırırsa, ben oralarda çürüyüp giderim. Kimse beni gurtaramaz" diye, düşünüyordu. Uykuya dalar dalmaz da rüya görüyordu. Rüyasında ağaçların arkasına saklanıyor, jandarma kolundan yakalıyor, "gurtarın beni ana baba" diye bağırıyor, kendi sesine uyanıyordu. Günlerce doğru dürüst yemek de yiyemiyordu...
Bir sabah helkeleri koluna takmış pınara su getirmeye gitmişti. Pınarın başındaki hanımelinin kokusu rahatlatmıştı onu. Yel vurdukça ciğerine doluyordu, o tarihsiz koku. Ördekler de oradaki su birikintisinde kaygısızca yüzüyordu. Küçük ördek yavrusu başını anasının kanadının altına sokup çıkarıyordu. "Bular suda nasıl boğulmadan duruyolar ki," diye düşünüyordu. Gül onları izlemekten helkelerin dolduğun fark edemedi. Pınarın az ötesinde bir cenderme arabası durdu. Gül'ün beti benzi attı. Bacakları titremeye başladı. Bütün hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçti. "Benim bahtım ne garaymış, cendermeler beni götürürse ben ne yaparım, bi daha kimsenin yüzüne bakamam, ben içeride ölürüm, anam da burda gahrından ölü" diye geçiriyordu, içinden.
Jandarma;
- Mahmut'un, Veli'nin evi ne tarafta diye sordu?
Gül'ün bütün vücudu titriyordu, neredeyse bayılmak üzereydi. Alnı, avuçları burcu burcu terlemişti. Yüzü renkten renge giriyordu. Gözleri korkudan yuvalarından fırlayacak gibi olmuştu.
Cesaretinin topladı, boğazını temizledi. Başındaki yazmasını düzeltti. Fistanının eteğini çekiştirdi.
- Vallaha billaha ben yapmadım. Yukarıda Allah var, doğruyu söylüyom. O ırz düşmanı it var ya, gara yerlere giresice it. Benim ırzıma geçmeye çalıştı. Ben kapıyı açmayınca bana iftira attı. Dursun'a sorun isterseniz, o duydu itin söylediklerini. Çağırayım Dursun'u, o söylesin size doğruları.
- Adın ne senin dedi, jardarma.
- Gül, benim adım dedi, titerk bir sesle.
- Gül bak, biz sana Mahmut'la Veli'nin evini sorduk, sen başka bir şey diyorsun. Sen daha çocuksun böyle şeylere karışma, büyüklerin işi bunlar. Sen evi göster bize.
- Mahmut'la Veli'mi? N'etceniz ki onları...
Devamı yarın…