ANADOLU'DA AÇMADAN SOLAN BİR GÜL -4-
Kaynanasının ağır sözlerine çok içerlemişti Gül. Bir insan bu kadar acımasız olamaz diye düşündü. "O kadar hizmet ediyom, bi dediğini iki etmiyom, daha ne istiyo ki!" diye geçirdi içinden. Ağzını açıp bir kelime etmedi. Biliyordu ki, ağzını açarsa kocası olan adamdan dayak yiyecek...
Gözyaşları yanaklarından, boynuna doğu akıp gidiyordu. Dursun beni anamın evine götürürse ne yaparım diye düşünüyordu. Bir taraftan da hiç kimsenin beni bulamayacağı bir yere gitsem, başıma bir şey gelir mi acaba, kurtlar, çakallar yer mi beni deyip hayal kuruyordu...
Dusun bir müddet konuşmadı. Kafasını yere eğmiş, yaba gibi ellerini şakaklarına koymuş, burnunu çeke çeke öylece duruyordu.
Birden patladı anasına:
- Yeter ana yeter! Sabahtan beri susmadın, bi sus yav yeter!
- Hiç mi çenen yorulmadı. Sabrın da bir sınırı var. Anamsın deyi susuyom, yeter gayri yeter ana! Benim derdim bana yetiyo, bi de sen dert ekleme ana dedi.
Anası;
- Vay hayırsız evlat vay! Sen bana çemkirecene, aha şu suratsız marazalıya çemkirsene. Ben anayım ana, bana çemkiremezsin. Seni dokuz ay garnımda gezdirdim. Bir daha bana çemkirirsen, sütümü helal etmem, vallaha. Aha şu tilki suratlı geldiğinden beri dirliğimiz düzenimiz gaçtı. Anayı atayı unutturdu sana. Şeytan gibi bakıyo bak. İkimizin arasına girdi, senin aklını çeliyo, benim üstüme salıyo. Bu var ya bu, daha sana neler edecek, aha şuraya yazıyom, dedi.
Emine abla da patlamak üzereydi, daha fazla dayanamadı, yılların birikmiş öfkesi, kini vardı içinde. Zehir olup dolmuştu yürenin ta derinliklerine. Zehirini akıttı birden:
- Sizin hiç insafınız, dininiz, imanınız yok mu! Bu kızı size ezdirmeyecem. Kız canıyla cebelleşiyo. İnsaf edin insaf! Beni yıllarca ezdiniz böcek gibi. Aşağıladınız, hor gördünüz sesim çıkmadı. Aç bıraktınız, lohusayken bir lokma ekmek vermediniz. Kızım oldu diye, hırpaladınız sesim çıkmadı. Hatırlıyor musun ana, lohusalığımın ikinci gününde sırtıma odun yüklemiştin. İnleye tıslaya getirip ekmek yapmıştım. Sular seller gibi kan gitmişti benden, gıkım çıkmakmamıştı. Aha bu oğlun olacak Dursun Efendi var ya, anama bir şey söylersen kemiklerini kırarım dedi, korkudan ses çıkarmadım. Sen aylarca hasta yattın, altını temizledim, ağzını burnunu sildim, yemeğini yedirdim. Çimdirdim, saçlarını taradım, tülbentini bağladım başına. Kirli donlarını yıkadım. İyileşince gene aynı eziyeti yaptın bana Senem Ana. Oğlunu doldurup, dövdürdün beni. O da yetmedi, itip kaktın, oklavayla ellerime, kafama vurdun. Bak parmağım eğri, görüyor musun? Bak bak iyi bak! İşte bu seninin kırdığın parmağım. Çocuklarımı bile doğru dürüst emziremedim, besleyemedim. Neymiş, emzirme bahanesiyle işten kaçıyormuşum. Bu kadar insafsızlık olu mu, heç mi vicdanın yok senin. Anamgilde on dakikadan fazla kalamadım. Sizin malınız da mülkünüz de yerin dibine batsın! Siz de yerin dibine batın analı oğullu! Gerebin ilşallah! Ölünüzü kurtlar çakallar yesin emi! Bu kız caaz da kurtulsun, ben de kurtulayım. Yeter yeter yeteer!
Olduğu yere yığıl kaldı Emine abla. Başındaki tülbenti kaydı bir tarafa. Fistanı dizlerine kadar açıldı. Eskimeye yüz tutmuş terlikleri fırladı ayağından. Gül sarıldı ablasına.
-Abla ne olur, kendine gel abla, benim senden başka kimsem yok abla!..
Emine abla gözünü araladı bir ara, bir sürü kalablık toplanmıştı başına. Hayal meyal gördü başındaki kalabalığı. "Neredeyim ben" dedi, kendi kendine. Gül'ün sesi geliyordu kulağına.
- Gitme abla, sen bu dünyanın en iyi insanısın abla, gitme gitme, ölme abla, sen ölme, ben öleyim! Senin çocukların var, çocuklarını anasız bırakma! Sen ölürsen bunlar beni anamın evine götürürler, beni sahipsiz bırakma n'olur abla!
Dursun kolundan tutup çekti Gül'ü:
- Sus gız, artık sus! Ne yaygara yapıp duruyon. Öyle it gibi gibi uluyacana, git su getir içerden hayde. Gül su getirmeye koştu içeri. Bir kova suyla geldi. Emine ablanın başından aşağı döktü Dursun suyu...
Devamı yarın…