ANADOLU'DA AÇMADAN SOLAN BİR GÜL -2-
O vahim günden sonra Gül, artık baba evine dönemezdi. Bütün hayalleri yıkılmış, bağrına kocaman bir taş basmış, içine bir acı oturmuştu. Mutluluğa giden bütün yollar kapanmıştı. Ne yapmalıydı bu durumdan kurtulmak için bilmiyordu. Bir keresinde babasına, baba evimize götür beni demişti. Babası da:
- Artık burası senin evin! demişti...
Evde "kuma", kumanın çocukları, kaynanası, kayın pederi, eltileri, eltilerinin çocukları, tamı tamına yirmi kişi vardı.
Evde yatacak yer yoktu.
Tavan arasında hırdavatların konulduğu yerde bir yatak sığacak kadar yer vardı. Orası Gül'ün yatak odası olmuştu. Annesine hiçbir zaman tavan arasında yattığını söylemeyecekti...
Gül yemiyor içmiyor, günden güne eriyordu.
Kaynanası sabah erkenden kapıya dayanıyordu.
- Gelin kısmı bu saate kadar yatar mı kalk artık! diye.
Gül kalkıyor, hamur yoğuruyor, kuma ablasıyla birlikte ekmek yapıyor, evi damı temizliyor, onca horantaya kahvaltı hazırlıyor, inekleri sağıyor, sütü pişiriyor, çökelek peynir yapıyordu...
Gül kocası olan adama bir türlü ısınamamıştı. Onu görünce göz yaşlarına hakim olamıyor, tüyleri diken diken oluyordu. O tarlaya gittiğinde biraz olsun nefes alıyordu. "Nasıl kurtulacağım ben bu adamdan" diye çareler aramaya devam ediyordu...
Bir gün yatağından kalkamadı Gül. Kusuyor, başı ağrıyor, nefesi daralıyor, sürekli öksürüyor, eli kolu tutmuyordu. Kocası denilen adam bir tekme savurdu Gül'ün suratına, karnına:
- Kalk buraya yatmaya mı geldin! diye.
Burnundan oluk oluk kan gelmeye başladı. Gül kalkmaya, doğrulmaya çalıştı ama yere yuvarlandı. Az sonra kuma ablası geldi yanına.
- Anaam ne oldu sana yavrucak, hem de sararmış, solmuş verem olmuş kızcağız! Ellerin kırılsın, sıracalar yesin ellerini, vurdun mu kıza? Allah tez elden alsın seni inşallah, diye çıkıştı, kocasına.
O, biraz daha kıdemli olduğu için konuşabiliyordu kocasının karşısında. Evde en büyük destekçisi kumasıydı. Çok acıyordu Gül'e, seviyordu da onu.
Gül sahiden verem olmuştu. Öksürük krizleri iyice sıklaşmış ayağa kalkamıyordu. Kuma ablası, elinden geleni yapıyordu. Zorla tereyağı, bal, kaymak yediriyordu, kaynanasından gizli gizli...
Gül günden güne ağırlaşıyor, durumu kötüye gidiyordu. Kuma ablası, kaynanasına:
- Bu kızı doktora götürün, yoksa ölecek! dedi. Kaynana panter gibi atladı kuma ablasının üstüne..
- Ne doktoruymuş senin üstüne vazife mi, git sen işine bak, de haydee!..
Sabah kuma ablası geldi Gül'ün yanına. Gül takatten kesilmiş kıvrım kıvrım kıvranıyor, iki eliyle karnını tutuyordu.
- Kızım iyi değilsin sen, ne yapsak ki!
diye dövünmeye başladı.
Bir ara gözü Gül'ün çarşafına ilişti.
- Ne oldu sana gızım o ne, diyerek çarşafı gösterdi.
- Emine Abla, (Emine'ydi kumasının adı) benim alt tarafımdan durmadan kan geliyor, çok da sancım var...
Devamı yarın...