TEMA Vakfı, iklim ve insan sağlığı üzerindeki etkilerine dikkat çekerek toplumun tüm kesimlerini acilen birlikte harekete geçmeye çağırdı. TEMA Vakfı Merzifon Temsilcisi Kadir Acar, "Dünya plastik içinde boğuluyor; bu kirlilik, iklim krizinden halk sağlığına, biyolojik çeşitlilik kaybından sosyal refaha kadar birçok alanda çevresel tehditler yaratıyor." dedi.
Üretim ve tüketim biçimleri nedeniyle dünyada yaklaşık 10 milyar ton plastiğin üretilmiş durumda olduğunu da dile getiren TEMA Vakfı Merzifon Temsilcisi Kadir Acar, “Bu plastiklerin yaklaşık %90’ı doğada kalıcı atık haline gelerek toprağımıza, su varlıklarımıza, gıdamıza ve hatta insan vücuduna kadar ulaşıyor. Bu tablo, artık kaybedecek zamanımız olmadığını ve doğayla uyumlu bir yaşam kurmanın her zamankinden daha önemli hale geldiğini gösteriyor” diye konuştu.
TEMA Vakfı Merzifon Temsilcisi Kadir Acar, bu durumun yaşamın devamlılığı için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekerek, "Plastik kirliliği, halk sağlığını ciddi biçimde tehdit eden yapısal bir krizdir. Pasifik Okyanusu’nda oluşan ve ‘7. Kıta’ olarak anılan 1,6 milyon kilometrekarelik plastik yığını – Türkiye’nin iki katından büyük – bu kirliliğin ulaştığı küresel boyutu açıkça ortaya koyuyor. Günde yaklaşık 2 bin çöp kamyonu dolusu plastik atık denizlere, nehirlere ve göllere karışıyor. Her yıl ise yaklaşık 19 ila 23 milyon ton plastik su ekosistemlerine taşınarak doğal yaşam alanlarını bozuyor ve biyolojik çeşitliliği tehdit ediyor." ifadelerinde bulundu.

"PLASTİK KİRLİLİĞİ SADECE BİR ATIK SORUNU DEĞİL, İKLİM KRİZİNİN GÖRÜNMEYEN YAKITIDIR"
Plastik kirliliğinin iklim sistemlerini de doğrudan etkilediğine işaret eden Acar, bu kirliliğin doğal yaşam alanlarını ve ekosistemleri bozarak iklim değişikliğine uyum sağlama kapasitelerini azalttığını; milyonlarca insanın geçim kaynakları, gıda üretim olanakları ve sosyal refahı üzerinde doğrudan olumsuz etkiler yarattığını belirtti:
“Plastik kirliliği sadece bir atık yönetim sorunu değil, iklim krizinin görünmeyen yakıtıdır. Tek kullanımlık plastik üretiminin yaklaşık %98’i fosil yakıtlara ve petrokimyasallara dayanıyor. Yani petrolden plastiğe, plastikten krize uzanan bir döngüyle karşı karşıyayız. Fosil yakıt bazlı plastiklerin üretimi, kullanımı ve bertarafı sırasında ortaya çıkan sera gazı emisyonlarının, 2040 yılına kadar küresel karbon bütçesinin %19’una ulaşacağı öngörülüyor. Bu nedenle plastik kirliliği artık iklim krizinin doğrudan bir bileşenidir.”

TÜRKİYE’NİN KAPSAMLI VE BAĞLAYICI BİR PLASTİK STRATEJİSİNE İHTİYACI VAR
TEMA Vakfı tarafından, plastik kirliliğiyle mücadelede politika izleme, karar verici kurumlarla diyalog geliştirme ve kamuoyunu bilinçlendirme çalışmaları yürütüldüğünü de dile getiren Kadir Acar, Türkiye’de yürürlükte olan yasal düzenlemelerin önemli adımlar içerdiğini, ancak tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması ve üretici sorumluluğunun artırılması gibi alanlarda daha güçlü ve bağlayıcı stratejilere ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
2019’da başlayan plastik poşet ücretlendirme ve Depozito Yönetim Sistemi gibi uygulamaların olumlu ancak sınırlı etkiler yarattığını vurgulayan Acar, "Plastik üretimini azaltmaya yönelik açık hedeflerin henüz belirlenmediğini görüyoruz. Türkiye'nin hâlâ Avrupa’dan en fazla plastik atık ithal eden ülkelerden biri olması, bu krizin başka bir boyutuna işaret ediyor. Geri dönüştürülemeyen atıkların büyük kısmı yakılarak bertaraf ediliyor; bu süreçte 1 ton plastiğin yakılmasıyla 2,9 ton karbondioksit salınıyor. Bu sorunu ancak doğa ile uyumlu, döngüsel bir üretim ve tüketim modeliyle aşabiliriz." ifadeleriyle somut adımlar atılması gerektiğini kaydetti.

DOĞAYLA UYUMLU BİR YAŞAM İÇİN HAREKETE GEÇMELİYİZ
Plastik kirliliğini durdurmanın mümkün olduğunu, ancak bunun için üretim ve tüketim sistemlerinde köklü bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan TEMA Vakfı Merzifon Temsilcisi Kadir Acar, toplumun tüm kesimlerini birlikte harekete geçmeye çağırdı:
"Tüketimi en baştan azaltmalı, tek kullanımlık ürünlerin (plastik su şişesi, plastik çatal, kaşık, bardak, pipet, poşet, ambalaj, plastik kaplar vb.) yerine yeniden kullanılabilir alternatifleri tercih etmeli, atıkları kaynağında ayrıştırmalı ve yerel yönetimleri bu sürece aktif şekilde dahil etmeliyiz. Bireylerin, kurumların ve karar vericilerin bu dönüşümün bir parçası olması gerektiğine inanıyoruz. Bugün değilse, ne zaman?"
Son olarak bu dönüşümün yalnızca sistemler düzeyinde değil, bireylerin sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarında da gerçekleşmesi gerektiğini belirten Acar, erken yaşta kazandırılan doğa farkındalığının önemine dikkat çekti.