
İLAHİ HÜKME KARŞI TAM BİR TESLİMİYET GEREKİR
Allah Teâlâ Ahzab Suresi 35. ayette müslümanlara ait 10 özellikten bahseder: “Müslüman erkekler, müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; ibadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar; özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; gönlünü ibadete vermiş erkekler, gönlünü ibadete vermiş kadınlar; (Allah için) yardım yapan erkekler, yardım yapan kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; iffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan kadınlar; Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar; işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır.”
İşte bu özelliklere sahip müminlerden ilahi hükme karşı tam bir teslimiyet içerisinde olmaları beklenir. “Allah ve Elçisi bir işe hükmettiği zaman, mümin erkek ve kadına işleri konusunda tercih hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Elçisine isyan ederse elbette apaçık bir sapkınlığa düşmüş olur.” (Ahzab. 36) Burada mümin olmanın gerekleri bağlamında ilahi prensiplere teslimiyet gösterilmesi gerektiği, aksi davranışların apaçık sapkınlık olacağı gündeme getirilmektedir.
Bu ayetten anlaşıldığına göre, müminler Yüce Allah’ın ve Elçisi’nin hüküm verdiği herhangi bir konuda alternatif arayışına girmemeli, ilahi buyruk ne ise onu aynen kabul edip teslimiyet göstermelidirler. Esasında Ahzab Suresi 6. ayette de belirtildiği gibi, Nebi (as) müminlere kendi nefislerinden daha ileri düzeyde yakındır. “Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır, eşleri de onların anneleridir. Aralarında kan bağı bulunanlar Allah’ın kitabında (mirasçılık bakımından) birbirlerine, diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; dostlarınıza lütufta bulunmanız başkadır. Bu hüküm kitapta kayıt altına alınmıştır.” Bu durumda söz konusu yakınlık, Hz. Peygamber’in, ümmeti için kötü bir şey düşünmeyeceğini, onların aleyhine birtakım faaliyetlere girişmeyeceğini göstermektedir.
Yüce Allah’ın bütün emirlerinde ve yasaklarında kulların menfaati gözetildiği için, Ahzab Suresi. 33. ayette de belirtildiği üzere Yüce Allah kullarından kirleri temizlemeyi ve onları her türlü kötülükten arındırmayı amaçlamaktadır: “Evlerinizde oturun ve daha önce Cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi! Allah sizi sadece günah kirlerinden arındırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Bu durumda Yüce Allah’ın emri aynı zamanda Hz. Peygamber’in de tebliğ ettiği prensipler olduğu için, müminlerden beklenen davranış tam ve kesin teslimiyettir; herhangi bir şekilde pazarlık vs. yapmak değildir.
Konuyla ilgili olarak mutlak surette bilinmesi gereken ayetlerden bir grubunu hatırlatmak istiyoruz. Hucurat Suresi 1 ila 5. ayetlerde şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulü’nün önüne geçmeyin. Allah’a karşı takvalı (duyarlı) olun. Muhakkak ki Allah işitendir; bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize çağırdığınız gibi Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir. Allah’ın Elçisi’nin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. (Ey Peygamber!) Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayandır; çok merhamet edendir.”
Bu ayetlerde konunun Yüce Allah ile ilgili olan ilk boyutu, doğrudan yazımıza konu edindiğimiz “İlahi Hükme Karşı Teslimiyet Gerekir” meselesi ile ilgilidir. Meselenin Hz. Peygamber’le ilgili olan boyutu ise vahyin indirildiği dönemde fiziksel manada anlaşılsa da, artık bu dönemde Hz. Peygamber’in önüne geçmek veya sesleri onun sesinin üzerine çıkarmak, sesi kısmak vs. mümkün olmadığı için mesajı onun ilettiği prensipleri aşmamak şeklinde yorumlamak durumundayız.
İşte tam da burada Ahzâb Suresi 36. ayette dile getirilen mesaj devreye girmekte ve Yüce Allah’ın emrettiği ve Resulü’nün tebliğ ettiği hükümlere karşı müminlerin herhangi bir şekilde farklı hüküm veya çare arama hakkının bulunmadığı gerçeği gündeme gelmektedir. Mümine düşen görev, Enfal Suresi 24. ayette belirtildiği gibi müslümanca bir teslimiyet göstermek, Yüce Allah’ın ve Elçisi’nin hayat veren davetine icabet etmektir. Bunun dışındaki herhangi bir tavır müslümana yakışmayacağı gibi, başka arayışların akıbeti de perişanlıktan başka bir şey değildir. Enfal Suresi 24. ayette şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Sizi hayat verecek şeylere çağırdıklarında Allah ve resulünün çağrısına uyun ve şüphesiz bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına girer. Unutmayın ki, O’nun huzuruna götürüleceksiniz.”
En emin olan Rabbime emanet olun.