
AHİLİK
Arapça “kardeşim” manasındaki ahi kelimesinden gelen ahilik temelde Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in sünnetine dayanan prensipleriyle İslâmî anlayışa doğrudan bağlı, tasavvufta önemli bir yeri bulunan “uhuvvet”i hatırlatmasından dolayı da kolayca yayılmış ve kabul görmüş bir esnaf birliğidir.
Bu teşkilâtın Anadolu’da kurulmasında fütüvvet teşkilâtının büyük tesiri vardır. İslâm’ın ilk asrından itibaren görülmeye başlayan fütüvvet teşekkülleri içinde hicrî III. (IX.) yüzyıldan itibaren de esnaf birlikleri ortaya çıkmıştır. Başka bölgelerde mensuplarına civanmerd, ayyar, feta gibi isimler verilen fütüvvet ülküsünün, İslâm’ın yayılmasına paralel olarak Suriye, Irak, İran, Türkistan, Semerkant, Endülüs, Kuzey Afrika ve Mısır’da esnaf ve sanatkârlar arasında yaygın olduğu bilinmektedir. Türkler, İslâmiyet’i kabul etmeleri ve Anadolu’ya yerleşmelerinden itibaren fütüvvet ülküsünü benimseyip kendilerine has yiğitlik, cömertlik ve kahramanlık vasıflarıyla süslemişlerdir. Bununla birlikte Ahiliğin temel belirleyicisi olan İslâmî-tasavvufî düşünüş ve yaşayış her devirde ve bölgede geçerliliğini korumuştur.
Anadolu’da Ahiliğin kurucusu olarak bilinen ve İran’ın Hoy şehrinde doğan Şeyh Nasirüddin Mahmud (ö. 1262), sonraları Ahi Evran ismiyle anılmıştır. Özellikle I. Alâeddin Keykubad’ın büyük destek ve yardımıyla, bir taraftan İslâmî-tasavvufî düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde şeyh mürit ilişkilerini, diğer taraftan iş yerlerinde usta, kalfa ve çırak münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadî hayatı düzenleyen Ahiliğin Anadolu’da kurulup gelişmesinde Ahi Evran’ın büyük rolü olmuştur.
Anadolu’da hızla yayılan bu teşkilâtın mensupları, şehirlerde olduğu gibi köylerde ve uç bölgelerde de büyük nüfuza sahip olmuşlar, Anadolu’da bilhassa XIII. yüzyılda devlet otoritesinin iyice zayıfladığı bir dönemde şehir hayatında yalnızca iktisadî değil, siyasî yönden de önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Ahiler, bağımsız siyasî bir güç olmamakla birlikte, zaman zaman merkezî otoritenin zayıfladığı, anarşi ve kargaşanın ortaya çıktığı dönemlerde siyasî ve askerî güçlerini göstermişler ve önemli fonksiyonlar üstlenmişlerdir.
Ahilik Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da büyük rol oynadı. Aşıkpaşazade, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sırasında faal rol oynayan dört zümre arasında ahileri de zikreder. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğunun ahî teşkilâtına mensup şeyhler olduğu, I. Murad’ın şed kuşandığı ve teşkilâttan fetihlerde askerî bir güç olarak faydalanıldığı bilinmektedir. XIV. yüzyıl ortalarında Orhan Gazi döneminde Anadolu’yu gezen ünlü seyyah İbn Battuta, ahi birliklerinin şehir ve köylerde teşkilâtlanan zanaat ve ziraat ehli zümreler olduğunu belirtir ve tasavvufî hayatla olan yakınlıklarına temas edip misafir olduğu ahi zaviyelerinin isimlerini verir.
Ahiliğe giriş şerbet içmek, şed veya peştamal kuşanmak, şalvar giymekle gerçekleşmekteydi. Ahilik bünyesi içindeki esnaf birlikleri ustalar, kalfalar ve çıraklardan oluşuyordu. Çıraklıktan itibaren birlik içinde yükselmek için meslekî ehliyet ve liyakat şarttı. Çıraklar mesleği çok iyi öğrenmedikçe dükkân açamazlardı. Esnaf ve dükkân sayıları, iş aletleri ve tezgâhlar sınırlandırıldığı gibi ihtiyaca göre mal üretimi de esastı. Osmanlı döneminde esnaf birliklerinin idare tarzına çok önem verilmişti. Sanat erbabı içinde en dürüst ve en çok saygıya değer olan, muhtemelen yaşça da önde bulunan bir üstat teşkilâtın reisi olup kendisine ahi deniyordu. Bunların zanaat mensupları üzerinde bir şeyh gibi nüfuzu vardı. Ayrıca esnaf arasındaki inzibatı temin eden ve yiğitbaşı yahut server denilen bir ikinci reis bulunuyordu. Bir şehirde mevcut zanaat şubesi sayısı kadar olan ahilerden birisi diğerlerine reis oluyor ve buna ahi baba adı veriliyordu. Ahi babalar, genellikle Kırşehir’deki Ahi Evran Tekkesi’ne bağlı olan şeyhler ile bunların çeşitli illerdeki vekilleri idi. Büyük âlim ve mutasavvıf Şeyh Edebali de ahi şeyhlerinden olup Osman Gazi ile sıkı ilişkiler kurmuş ve kızını onunla evlendirmişti. Orhan Gazi ise Ahiliğe ait “ihtiyarü’d-din” unvanını almıştı.
Bütün prensiplerini dinin asıl kaynağından alan Ahiliğin nizamnamelerine fütüvvetname adı verilirdi. Ahiliğin esasları, ahlakî ve ticarî kaideleri bu kitaplarda yazılı idi. Teşkilâta girecek kimse ilk önce bu kitaplarda belirtilen dinî ve ahlâkî emirlere uymak zorunda idi. Fütüvvetnamelere göre, teşkilât mensuplarında bulunması gereken vasıflar vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, ihvana nasihat, onları doğru yola sevk etme, affedici olma ve tövbe idi. Şarap içme, zina, yalan, gıybet, hile gibi davranışlar ise meslekten atılmayı gerektiren sebeplerdi. (Bkz: Tdv İslam Ans.)
Ahiliğin temel kuralı alın teriyle geçinmektir. Yardımlaşma ve toplum düzenini koruma ilkeleridir. Zaman içinde değişime uğrayan Ahi teşkilatı, 17. yüzyılda loncalara dönüşmeye başladı. Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde tümüyle dağılarak loncaların içinde kayboldu. Daha sonra az sayıda kalan Ahi teşkilatları, 1925’te kapatıldı. Bununla birlikte Ahilerin ticaretle ilgili kural ve ideallerinin etkisi, kooperatif, sigorta ve bankacılık sistemleri gibi alanlarda günümüze kadar sürdü. Kırsal bölgelerde hala görülen imece gibi adetlerde de Ahiliğin günümüze kadar gelen etkisini görmek mümkündür. Ahilik, Türk illerinde yayılmış olan “mesleki” karakterli kurumlardır. Bu birlikler, başta mensupları olmak üzere, insanlar arasında dayanışma ve yardımlaşma kurmaya çalışmışlardır. (Bkz. https://www.karatay.edu.tr/tr/yayin/ahilik-ve-meslek-)
Tüm esnafımızın Ahilik Haftası kutlu olsun. En emin olan Rabbime emanet olun.