
İSLAM’DA TATİL ANLAYIŞI VAR MIDIR?
Tatil kelimesi, etimolojik olarak; “atıl etme, başıboş bırakma, ihmal etme, hareketsiz kılma, salma” manalarına gelen “atale” kelimesinden türemektedir. Atıl etme, başıboş bırakma, ihmal etme; israfın, değersiz ve önemsiz olmanın, üretken olamamanın, işe yaramamanın eş anlamlısıdır. Oysa insana hizmet eden her şey, bir mana ve gaye üzerine yaratılmıştır. Eşyanın dahi bir var olma sebebi ve gerekçesi bulunmaktadır. Buna rağmen yeryüzünün en şerefli varlığı olarak yaratılan insanın” atıl olma, başıboş bırakılma gibi bir hali, akıllara ziyan bir durum olarak değerlendirilmektedir.
İslâm geleneğinde tatille ilgili olarak bayram kavramı vardır; Ramazan ve Kurban bayramları yıllık, cuma da haftalık bayram günleridir. Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde halkın İranlılardan alınma Nevruz ve Mihrican adlı iki bayramı kutladığını görmüş ve “Allah sizin için bu iki günü daha hayırlı iki günle, kurban ve ramazan bayramları ile değiştirdi” demiştir. Ayrıca kurban ve ramazan bayramlarının dışında haftalık olarak cumanın Allah’ın müslümanlara tahsis ettiği bir bayram günü olduğunu ifade etmiştir. Buna göre cuma müslümanların bir kutlama ve ibadet günüdür; bu günde şartlarına sahip olanların cuma namazını eda etmesi farzdır. Dolayısıyla cuma gününün inananlar katında diğer günlerden farklı ve önemli bir yeri vardır. Ancak İslami gelenekteki cuma, yahudilikteki cumartesi gününde olduğu gibi zorunlu bir tatil ve istirahat günü değil cuma namazının topluca kılındığı bir ibadet günü olarak anlaşılmıştır. İmam Malik, ashaptan bir kısmının, yahudi ve hıristiyanların cumartesi ve pazar günleri yaptığı gibi kişinin cuma günü işi terk etmesini mekruh gördüğünü rivayet etmektedir.
Hafta tatili konusuna, ferdi ve sosyal hayatın birçok yönünü ele alan ve genelde meseleci bir tarzda oluşan fıkıh literatüründe değişik vesilelerle atıfta bulunulur. İslam hukukunda çalışma hayatıyla ilgili konuların, bu arada çalışanların yeme, içme, dinlenme gibi tabii ve ibadet gibi manevi hak ve ihtiyaçlarının klasik dönem fıkıh kitaplarının “icare” bölümünde veya “edebü’l-kadi” türü eserlerde dolaylı olarak ele alındığı görülür. O dönem İslâm hukukçuları iş akdi açısından öğretmenlik, işçilik, memurluk vb. meslekler arasında bir fark gözetmezler ve ücret karşılığı çalışan veya belli bir işi üstlenen kimseleri genelde “ecir-i has” ve “ecir-i müşterek” şeklindeki ikili ayırım içinde ele alarak ortak hükümlere tabi tutarlar.
Her zamanda ve her yerde uygulanabilecek evrensel ilkelere sahip olması İslam dininin en önemli bir vasfıdır. Değişen toplumlarda farklı özellik alabilecek hükümler İslam’ın ruhuna ve yapısına uygun olarak ilgili zaman ve toplumun örfüne bırakılmıştır. Günümüzde çalışanların hakları kapsamında yer alan hafta tatili, yıllık tatil vb. meseleler de İslam hukuku açısından bu tür problemlerdendir. Bundan dolayı İslam hukuku kaynaklarında işçinin hak ve görevlerinin ele alındığı icare akdinde işçinin çalışma süresi, istirahat ve tatiliyle ilgili bağlayıcı hükümler mevcut olmayıp bu hususlar taraflar arasındaki anlaşmaya bırakılmış, akitte karara bağlanmayan konularda ise örf ve adet esas alınmıştır. İslam toplumlarında çalışma hayatıyla ilgili diğer birçok kural gibi çalışanların hafta tatili hakları da bu çerçevede bir seyir takip etmiş, özellikle sanayi devriminden, geniş işçi ve memur kesimlerinin oluşmasından sonra daha da önem arz eden bir konu haline gelmiştir. Bu gelişmeler sonucunda İslam ülkelerinde de çalışma ve ticaret hayatından resmi dairelere kadar hukuki bazı düzenlemelere gidilmiştir. Öte yandan İslam ülkelerinin anayasalarının hemen hepsinde çalışanların dinlenme hakkından söz edilir. Bazı İslam ülkelerinde hafta tatili İslami geleneğe uygun şekilde cuma günü olarak kabul edilmiştir.
Tatil, sanayileşme ile birlikte Batı toplumunun ürettiği bir mefhum olarak önce lügate, sonra da hayata girmiştir. Her şeyde olduğu gibi, kısa zamanda o da çok fazla benimsenmiştir. Çünkü sanayileşme, insanları kesintisiz üretime/çalışmaya kilitlediği için bunun sarmalı da tüketimi doğurmuştur.
Kesintisiz ihtirasla çalışan insanları, yılda bir kez dinlendirmek, dinlendirirken de tüketimi/ekonomiyi canlandırmak hedeflenmiştir. Bunun propagandasını en iyi yapan yazılı ve görsel medya, yediden yetmişe herkese bu hayat tarzını öğretmiş, özendirmiş ve benimsetmiştir.
Nitekim tembellik, çalışmadan oturmak, gevşeklik, uyuşukluk, hareketsizlik manalarına gelen “atalet” kelimesi, müslümanın özellikleriyle tamamen ters düşmektedir. Müslüman daima aktif, faal ve dinamiktir. Hatta kainat boşluk kabul etmediğinden dolayı müslüman birey, “bir işi bitirdiği zaman, hemen başka bir işe başlayandır.” (Bkz. İnşirah: 7) Bu açıdan bakıldığında tatilin dinlenmek, gezerek eğlenmek, öğrenmek ve ibret almak gibi üretim odaklı olması hedeflenmelidir.
Tüm öğrenci ve öğretmenlerimize dolu dolu bir ya tatili geçirmelerini diliyorum.
En emin olan Rabbime emanet olunuz.