"Ben dünyadan gider oldum
Kalanlara selam olsun."
Bu söz, kendi "ben"inden sıyrılıp yükselen, kendini gelecek nesillerin varlığında bulan, bütün insanları seven, insana güvenen büyük bir insanın marifetli sözüdür.
Kendi bencilliğinden kurtulmak, kendini başkalarında bulmak, onlarla yoğrulmak ne büyük bir saadettir. Milletinin bağrından kopup beşeriyete oğul olan Yunus'un kaç yıl yaşadığı belli değildir. Ancak Yunus doğduğu andan bugüne kadar yaşamış ve dünya durdukça da yaşayacaktır. Çünkü o yalnız kendinin, kendi milletinin dertlerini değil bütün insanlığın derdini söyledi. Bu bakımdan yeryüzünde hayırseverlik, insanlık Yunus'ta yaşayacaktır. İnsanı yücelten bu özellikler anlaşılıp değerlendirildikçe Yunus Emre de var olacaktır. O, hayatı sevdi, ölümden korkmadı. Çünkü O, ölümde hayatın ölmezliğini buldu, hayatın yenilendiğini gördü. Çünkü O, hakikati ve marifeti, dinler dini, şeriat ve tarikatı ise yalnız ulu dine giden yol olarak bildiği.
Şeriat, tarikat yoldur gidene,
Hakikat, marifet ondan içeri.
Büyük Türk şairi, babalar babası, arifler arif'i gün görmüş Yunus Emre'nin felsefesi, hayat gayesi işte budur. Hakikati ve marifeti, hayat gayesi seçen Yunus;
Beni, bende demen, bende değilem,
Bir ben vardır bende, benden içeri.
dediği zaman ne anlatmak istiyordu..! Hakikat ve marifeti O'nu kucaklayan yakın çevrede, yani toplumda bulamayanlar, her zaman kendi içlerine dönmüşler, aradıklarını gönül dünyalarında, hayal aleminde yakalamaya çalışmışlardır. Çevrelerine, toplumlarına uyum sağlayamayan fikir adamları, kendi içlerinde yarattıkları hayal dünyalarıyla sükunet bulmuşlardır. İç dünya ile dış dünyanın, dildeki yalanla yürekteki hakikatin ebedi savaşında insan, kendini bulur
Yunus, cennet ve cehennemi, dört mukaddes kitabın manasını, insanın özünde buluyor ve insanı, bunların hepsinin üstünde görüyor. Hakikat arayışından yorulmayan Ulu Şair, gerçeği esasta kavramak için alışıp yanmak marifetini büyük sevinç, bu yoldaki ızdırapları ise saadet sayıyor.
Yunus hakikat aşkına yanan yüreklerin alevini yüksek bir seviyeye ulaştırır. Böylelikle büyük duygularla yaşayan şair, kendinden sonraki nesilleri inanmaya ve imanlarının ateşinde yanmaya çağırır.İslam tasavvufunun önceliklerini sadelikle, durulukla ve hiçbir dar kalıp içerisine düşmeden dile getiren Yunus, büyük bir halk şairidir. İnsana çok değer veren, bütün insanlara bu gözle bakan büyük bir Müslüman Türk sanatçısı olan Yunus Emre, hayat ve ölümü, kainatı mutlak varlık esasına göre izah etmiş, Allah, ilahi aşk, varlık, yokluk, hayat ve ölüm meseleleri üzerinde durmuştur.
Yunus Emre,13.Yüzyılda Anadolu'da yeni bir edebiyat dilinin batı Türkçesi yazı dilinin doğuşunda En mühim rolü oynayanlardan biridir. Eski Anadolu Türkçesi denilen bu devrenin en büyük temsilcilerinden olan şairimiz, dilimizi son derece güzel kullanıp işleyen, geliştiren büyük bir sanatçılardandır.
Dilimizin milli sesini. milli çehresini ve dehasını o devirde en iyi aksettiren sanatkar Yunus Emre'dir. O'nun dili, en güzel, en halis Türkçedir. Halkın dilini en canlı, en ışıklı ve en sıcak şekilde kullanmıştır. Türkçe'nin bir edebiyat ve kültür dili olmasında Yunus'un hizmeti son derece büyüktür. Bu dil, İslami Türk Edebiyatı'nın o devirde taşıdığı bütün zenginliği içine alan ve aksettiren milli bir dildir. Türk Halkının bütün duygu, heyecan ve düşüncelerini, bütün iç zenginliğini en iyi şekilde verebildiği için de son derece zengindir, kutsaldır..!
Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni,
Ben yanarım dün ü günü,
Bana seni gerek seni.
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Sufilere sohbet gerek,
Ahilere ahret gerek,
Mecnunlara Leylâ gerek,
Bana seni gerek seni..! Y U N U S...