Orta Kadaniz Bölgesi'nin şirin bir ilçesinde yaşıyordu Nazife. Okulunu bitirip, istanbul'da meslek hayatına atılmıştı. İş yerine atanıp geldiği gün, aynı meslekten adı Turgut olan bir delikanlı, Nazife'yi görür görmez vurulmuştu. Nazife de onu görünce etkilenmişti. Turgut'un ailesi Doğu Karadeniz Bölgesi'nden gelip İstanbul'a yerleşmişlerdi. Turgut, İstabul'da doğmuştu. Turgut ve Nazife gün geçtikçe birbirlerini daha çok sevmeye başladılar, aşık oldular birbirlerine. Aynı iş yerinde çalıştıkları için iyi tanımışlardı birbirlerini. İkisinin de önünde evliliğe mani herhangi bir engel yoktu. O yüzden evlilik kararı aldılar, nerede oturcaklarının planını yaptılar. Sıra konuyu ailelerine açmaya gelmişti.
Nazife, babasına açtı konuyu.
Babası;
- Senin gönlün kime düştüyse o, benim başımın tacıdır, dedi.
Turgut da babasına açtı konuyu:
- Ben Nazife ile evleneceğim, dedi.
Babası:
- Olur olmasına da haçan kimun nesidur, nerelidur, taniyirum kizu cüzeldur, kaşı gözü yerinedur ama bize uygun midur, dedi.
Turgut, Nazife'nin nereli olduğunu, mezhep ayrılığı olduğunu söyledi. Babası şiddetle karşı çıktı:
- Biz o mezhepten olanı ailemize sokamayız dedi.
Turgut:
- Ben onu seviyorum, mezhebin ne önemi var, dedi.
Babası küplere bindi.
- Haçan olmaz bu iş uşağum diyerek, feryadı bastı.
- İstesiniz de istemeseniz de ben Nazife ile evleneceğim dedi,Turgut.
Babası avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Baba oğulun bağrışma sesini duyan anne koştu içeri.
- Haçan ne oliy buraya?
- Olanlar oldi Hatice'm. Bu itin oğli başka mezhepten bir gelin getireceğum deyi.
- Uyy, benim başıma taşlar yağayı! Ben istemeyirum, dedi annesi. Haçan onlarun, pişirdiğu yenilur mi, yikaduğu giyilur mi, bastığı yere basılur mi, istemiyirum da, işte okadar, dedi!
- Turgut ne kadar dil döktüyse de ikna edemedi anne babasını.
- Ben da kaçuracağum o zaman, dedi.
Anne/ babası çılgına döndüler:
- Seni evlatluktan red ederuk, dediler
- Ne derseniz deyin, ben Nazife ile evleneceğim dedi, Turgut.
Turgut, ertesi gün iş yerine geldiğinde canı çok sıkkındı, uyumadığı gözlerinin kızarık olduğundan belliydi.
- Ne oldu, neyin var dedi, Nazife?
- Bizimkiler istemiyor dedi, Turgut.
- Neden?
- Mezhep ayrılığından. Ben onları ikna ederim, dedi.
Nazife'nin morali bozuldu. "Mezhep ayrılığı var diye, sevenlerin arasına mı girecekler" diye geçirdi içinden...
Öğlen yemeği saatinde Turgut'un annesiyle babası geldiler :
- Kizum cel bakayım, senunle konuşacağuz! Diyerek, Nazife'yi dışarı çağırdılar Nazife çıktı dışarı.
- Bak kizum, cuzelsin, hoşsun ama biz seni istemiyruk dedi, Turgutun babası. Sen bizim ailemize göre değilsun. Biz senun mezhebinden olanı ailemize sokmayız. Annesi girdi söze:
- Biz senin pişirduğuni yemeyiz, yıkaduğuni giymeyiz, doğuracağun piçinu de sevmeyiz. O mezhepden olanlar, yıkanmaz. Bir de tuvaletin deliğine yapmazlar büyük abdestlerini. Tuvaletin kenarına yaparlar. O yüzden evleri kokayi, dedi. Haçan uşağun peşuni bırakacağsun.
Nazife:
- Ben oğlunuzun peşinde değilim. Oğlunuza söyleyin, bana neden söylüyorsunuz, dedi gözyaşları süzülerek.
- Biz uşağu ikna edemiyruk, sen bırakacağsun. Bırakmazsan, o cüzel bacaklarını kıraruk, dedi annesi.
Nazife neye uğradığını şaşırmıştı. Daha önce ne ailesinde, ne de çevresinde mezhep ayrılığı, düşmanlığı duymamıştı. Evleri de oldukça temizdi, tuvaletin dışına yapanı da hiç görmemişti. "Bu nasıl bir karalama, aşağılama" dedi içinden. Turgut'un ailesinin acımasız sözleri, Nazife'nin yüreğine hançer gibi saplanmıştı. Hakaretler aşağılamalar canını yakmış, bağrına oturmuş, kanına dokunmuştu. Beyninin içinde arılar vızıldıyordu sanki. Nazife içeri girdiğinde sapsarı kesilmişti, sinirden bütün vücudu tir tir titriyordu. Duyduğu hakaretler kulaklarında yankı yapıyordu, suçu sevmekti, sadece sevmek...
- Ne konuştunuz dedi Turgut?
- Bu iş olmaz Turgut dedi, Nazife. Sen git kendi mezhebinden birini bul. Benim peşimi de bırak, dedi.
- Olmaz ben senden vaz geçemem, kaçalım dedi, Turgut.
- Sen ne diyorsun Turgut, ben kaçmam. Senin ailen beni rahat bırakmaz, huzur vermezler. Bunca hakaretten sonra ben nasıl kaçarım. Senin ailen benim kanıma hakaret etti, karaladı, iftira attı. Grurumu incittiler, mezhebimle beni aşağıladılar. Aslında o aşağılama karalama sadece bana değil, tüm insanlığa yapılmıştır. Bundan sonra sen yoluna ben yoluma dedi, Nazife...
İş yerinden izin aldı, kafa dinlemek ve duyduklarını bir nebze olsun sindirebilmek için memleketine gitti. Söylenen acı sözlerden öylesine etkilendi ki; yanına gelen bütün akrabalarını, arkadaşlarını, komşularını eğilip kokluyordu. Hiç kimse denildiği gibi kötü kokmuyordu. Her gittiği evde tuvaletlere bakıyordu. Hiç kimsenin tuvaletinin kenarında pislik yoktu. Evleri de mis gibi pırıl pırıldı...
***
Uzun zamadır, köylüleri olan Bayram, Nazife'yi istiyordu. Nazife'nin onda gönlü yoktu ama. Nazife'nin memlekette olduğunu duyunca istemeye geldiler. Yakışıklı delikanlıydı Bayram.
Nazife'nin babası:
- Ben bilmem kız isterse olur, dedi. Nazife duyduğu aşağılamanın etkisindeydi hâlâ.
Düşündü:
- Aynı köylüyüz, örfümüz adetimiz töremiz, yemeklerimiz aynı, ailesini biliyorum, iyi insanlar. En azından kanıma söğmezler, dedi.
Babası:
- İstiyor musun Bayram'ı kızım, dedi.
- İstiyorum baba dedi, Nazife...
Nazife ile Bayram birkaç ay sonra evlendiler.
Turgut, kaldıramadı bu evliliği, hastalandı bunalıma girdi. Tayin alıp başka yere gitti. O günden sonra Nazife ve Turgut birbirlerini hiç görmediler...
Aradan yıllar geçmiş, Nazife'nin çoçuğu olmuştu, çocuğunu iş yerine getirmişti bir gün. Tam o gün Turgut'un annesi geldi Nazife'nin yanına.
- Haçan kizum biz ettuk sen, eylema. Bizim uşak seni unutamayı. Ha bu uşağunla seni kabul ediyiruk, dedi. Nazife çok sinirlendi:
-Siz ne diyorsunuz, Hanımefendi! Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu! Onu zamanında kanıma hakaret ederken düşünecektiniz. Geçmiş ola, benim kitabımda uşağumla, başkasıyla evlenmek yazmaz.
Güle güle! Sakın bir daha beni rahatsız etmeyin, dedi!.