Bu gün günlerden Yeşilırmak,
Sonbaharın etkisini iyice hissettirdiği bir kasım günü Yeşilırmak kenarında (Amasya-Merkez) ılık bir havada yürüyorum. Çevremde gelip geçen insanlar, araçlar var ama onlar benim ilgimi çekmiyor. Tüm dikkatimi Yeşilırmak nehrine yoğunlaştırdım. Yani medeniyetin kaynağı bu tatlı suya.
Aklıma çılgınca bir fikir geldi. Yeşilırmak asırlardır bu coğrafyada akıyor ise çok büyük tecrübeleri olmalı ve bunu dile getirmeli dedim. Saçmalama nehir konuşur mu diye kendimi uyardım. Ancak iç sesim her canlının bir iletişim dili olduğunu onun dilinden anlarsanız konuşabileceğini söyledi. Düşündükten sonra karar verdim ve dedim ki Yeşilırmak bence canlı. Doğduğu yer var, zaman zaman sağlıklı, zaman zaman yorgun ve hasta; sadece sudan ibaret değil ki bünyesinde çok sayıda hayvan ve bitki barındırıyor o halde benden daha canlı bir varlık.
Hemen bir yolunu bulup kenarına kadar indim. Ben indiğimde Yeşilırmak’ın sahiplerinden kenar bitkileri açılarak hoş geldin diyerek beni karşıladılar. Hemen orada bir taşın üzerine oturarak onu seyretmeye başladım. Gözlerimi önce ırmağın geliş yönüne, sonra akış yönüne çevirdim, sonra da bulunduğum yerin civarına uzun uzun baktım. Su miktarının yetersiz olduğunu düşünmüş olmalıyım ki kafamı gökyüzüne çevirerek yağmur ihtimali olup olmadığını kontrol ederken Yeşilırmak’tan bir ses geldi, biz de sabırla bekliyoruz ama henüz gelmedi. Umarım fazla gecikmeden yağar, dedi. Ben de evet yağışlar biraz gecikti, diye cevap verdim. O da yağışların gecikmesi yuvamızda dengeleri bozuyor bu nedenle sabırla bekliyoruz, dedi.
Tanışalım dedim ve kendimi kısaca tanıttım. Ben Cengiz Yıldırım Ekoloji ve Doğa Eğitimi alanında çalışmalar yapan bir akademisyenim. Doğduğum, doyduğum velhasıl her şeyimi borçlu olduğum yer olan Amasyalıyım, dedim. Biraz duygulanarak tanışmış olmaktan memnun olduğunu ifade ederek bana yüzme bilip bilmediğimi sordu. Buradan nereye geleceğini anlamıştım hemen kısaca biliyorum diyerek cevapladım. Sen de diğer birçok Amasyalı gibi yüzmeyi benim sularımda öğrenmiş olmalısın diyerek devam etti. Çocuk yaşlarda bile kıyılarıma geldiğinizde sizleri asla boş çevirmiyor en azından bir tavalık balık ile yolcu ediyordum, dedi. Üzgün bir şekilde, bugün ise her türlü imkâna rağmen kıyılarıma gelenler ya eli boş dönüyor ya da tek tük balık yakalayabiliyor. Hele o zaman zaman bizleri mateme boğan toplu balık ölümlerini hiç hatırlamak istemiyorum. Ama bunun suçlusu ben değilim, sizlersiniz, dediğinde insan olarak yaşadığım utancı anlatamam.
Hemen konuyu değiştirmek istedim. Ben de seni yakinen tanımak ve tanıtmak isterim dedim. Beni herkes bilir ama ben kendimi kısaca tanıtayım dedi. Doğum yerim Sivas ili Suşehri ilçesinin güneybatısındaki Köse Dağı’nın etekleridir. Ayrıca Sivas Zara’nın kuzeyinde de bana bazı katılımlar olmaktadır. Beş yüz yirmi (520) kilometrelik uzunluğum ile abim Kızılırmak’tan sonra Anadolu’nun ikinci büyük nehri olarak anılmaktayım. Yolculuğum Sivas’ta başlayıp Samsun ilinin Çarşamba ilçesine bağlı sahil köylerinde sonlanmakta ve büyükbabam Karadeniz ile Kumtepe ve Fener köyleri arasında kalan bölgede buluşmaktayız. Bu yolculuğum esnasında Tozanlı deresi, Kurucuk Çayı, Gülin Çayı, Deliçay, Ardıçlık Deresi, Çekerek Irmağı, Tersakan Çayı, Destek Çayı, Kelkit Çayı gibi evlatlarımda yol boyunca bana katılarak güç verir.
Üzerimde enerji, sulama, turizm alanlarında hizmet verdiğim çok sayıda oluşum mevcuttur. Bunlardan en bilinenleri Hasan Uğurlu, Suat Uğurlu ve Almus Barajıdır. Ayrıca Amasya il merkezi ile Taşova ilçesi arasında kurulmuş olan hidroelektrik santrallerine hayat verirken kendim çok önemli düzeyde yıpranmaktayım. Varlığımla çok verimli ovalar ve ayrıca adını benden alan deltayı oluşturmaktayım.
Günden güne çeşitliliği ve kalitesi azalsa da bilim insanlarının tespitine göre oluşturduğum vadi ve bünyemde çeşitli bitkileri ve hayvanları barındırıyorum. Bu zenginliklerimle de ülke ekonomisine çok önemli katkılar sağlamaktayım. Siz de bilirsiniz ki ekosistemin devamlılığı bu canlılara ve onlar arasındaki ilişkilere bağlıdır. Bu canlılardan bir veya bir kaçının kaybolması ekosistemin akışında aksamalara yol açar. Yani dışarıdan müdahale olmadığı sürece biz kendi içimizde dengeli bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz.
Affedersiniz diyerek sözünü kestim ve dışarıdan müdahalede kastınız nedir, diye sordum. Derin bir iç çekişten sonra hangi birinden başlasam dedi ve başladı anlatmaya.
Yeryüzündeki tüm ekosistemlerde müdahaleleri iki önemli başlıkta özetleyebiliriz. Hatta bu başlıktan birisi diğer başlığa da etki etmekte.
Bunlar; 1. İnsanların oluşturmuş olduğu müdahaleler
2. İklimsel müdahaleler gibi doğrudan insan etkisi olmayan müdahaleler
Söylediğim gibi son dönemlerde insanlar iklim değişikliklerine de neden olabilmektedir.
İnsanların bizim ekosisteme doğrudan etkilerini birkaç madde ile size özetleyeyim.
1. Her türlü atıklarını yıllardır bizim üzerimize boşaltarak bizim yapısal olarak bozulmamıza neden oldular ve olmaya devam ediyorlar.
2. Zamanlı zamansız temizliyoruz diyerek canlı kaynaklarımızı kuruttular ya da zayıflattılar.
3. Zaman zaman yatağımızı değiştirerek her şeyin dengesini bozarak sistemimizi gerilettiler.
4. Kıyılarımızda özellikle kuşlara ve bazı canlılara yuvalık yapan bitkilerimizi tahrip ederek veya keserek canlı çeşitliliğinin azalmasına yol açtılar.
5. Kimyasal gübre ve tarım ilaçlarının aşırı kullanımı sonucu ortaya çıkan ağır metaller bizlere ulaşarak ekosistemimizde canlıları tehdit eder hale geldi.
6. Kapasitemizin üzerinde bizden faydalanma isteği bizi yorgun ve verimsiz hale getirdi.
7. Etrafımıza yapılan dinlenme yerleri çok kötü kullanılarak bakımsız çöplüklere döndü.
8. Kural dışı avlanmalar sadece balıklarımıza değil diğer canlılara da zarar verdi.
Bu kadarı konunun anlaşılması için yeterli olur diyerek iç çekerek sustu.
Son olarak size bir şey sormak istiyorum dedim ve sordum. Şu an ekosisteminiz su azlığı ve kirlilik nedeni ile stres altında görünüyor. Daha önce olmadığı kadar sucul bitkiler yatağınızı kaplamış durumda buna ne dersiniz?
Evet, son yıllarda yağışlarda görülen azalma ve aşırı su kullanımı yazın başından itibaren su seviyemizin düşmesine neden olmakta. Gerek ana gövdede gerekse bizleri besleyen çocuklarımız üzerinde aşırı kullanıma bağlı oluşan baskı da buna eklenince kurak geçen bu dönemde birtakım görüntüler ve bitkiler ortaya çıkmakta. Bünyemizde var olan bitkiler ortama besin ve oksijen sağlayarak hem bizim ekosistemimize hem de çevremize katkı sağlamaktadır. Bunların şimdilik ekosistemimize zararı olmadığı gibi önemli faydaları da vardır. Örneğin durgun bölgelerde görülen su mercimekleri suyu ağır metallerden temizleyebilmektedir. Yağışların artması ile birlikte sistemimiz yine normale dönecektir. Bizim bu kritik dönemde normalleştiremediğimiz insan kaynaklı tahribat ve atıklardır.
Biz sizlere, tüm canlılara lazımız bunu ne olur unutmayınız! Bizi temizlemek hem zor hem de sakıncalı ve pahalıdır. Bu nedenle bizi temizlemeyi değil daha kolay olan yolu seçerek kirletmemeyi deneyin.
Kirlenme azaldıkça hepimizin sorunları azalır, diyerek konuşmasını tamamladı.
Ben de bu güzel sohbet için teşekkür ederek oradan ayrıldım.