reklam
reklam
40,2584 %0.13
46,8017 %0.24
4.320,20 % 0,54
118.224,63 %1.292
AMASYA
00:00:00
Öğle vaktine kalan
Amasya
Kapalı
25°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

DİN İSTİSMARI İLE MÜCADELEDE SAHİH DİNİ KAYNAKLARIN ÖNEMİ

YAYINLAMA:

İstismar Edilmeye En Uygun Kavramlardan Birisi De “Din” Kavramıdır… Neden?

 

Din kavramı genel olarak içerisinde maneviyatı, gizemi ve bilinmeyenleri barındırır. İçsel ve metafiziksel olgu ve olaylardan bahseder. Bu da istismarın kapısını sonuna kadar açar. Oysa  “din” kavramının tarifi dikkatlice incelendiğinde durumun hiç de istismar edilmeye müsait olmadığı görülmektedir.

 

O halde din nedir? Din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle peygamberin bildirdiği şeyleri kabule çağıran, bu dünyada salaha, ahirette felaha sevk eden ilahî bir kanundur. Dinin kaynağı Allah, muhatabı insan, muhtevası ve yaşanması konusunda yeri bu dünyadır.

 

Aşkın olan, zamandan ve mekândan bağımsız olan Allah, maddesel varlığa sahip, zamana ve mekâna bağlı insanı din dediğimiz kavramla kendisine muhatap alır.

 

İşte burada istismarın kapısı çok rahatlıkla açılabilir. Akıl sahibi muhatap insan aklını kullanmaz, kendisini korkularının, hazlarının, beklentilerinin esiri olmaktan kurtaramazsa, aradığı soruların cevabını bulmak adına kendisini büyük bir aldanışını içerisinde bulur. Çünkü insan kendisini var eden yaratıcıyı, bu dünyada niçin var olduğunu, hayatın anlamını ve ölüm ötesi durumu gibi konuları merak eder ve tatmin edici cevaplar arar. 

 

Dinler bu sorulara cevap vermeyi hedefler ve İslam dini de bu noktada en net bilgileri muhataplarıyla paylaşır. Din, Allahın elçisi olarak görevlendirdiği peygamberler ve onların yolundan giden din adamlarının ellerindeki kutsal kitapları insanlara aktarmaları yoluyla insanlara gerekli malumatı verir. Eğer bu malumat aktarımında işin içerisine bilinmezlik, gizem, fantastik hususlar girer, birileri bu işte yaratıcı adına konuşmaya ve gizli ve sırlı bilgilere sahip olma yetkisini ellerinde bulundurduklarını söylemeye başlarlarsa din istismar ediliyor demektir. 

 

Bu istismarda kendisine kulluk edilmesi gereken yaratıcı, iman edilmesi ve uyulması gereken dini kurallar ve kaideler eğer bir malzeme haline gelmiş, üzerlerinden maddi ve manevi menfaatler elde edilmeye başlanmışsa artık ortada yaratıcının emrettiği din değil; istismarcıların pazarladıkları bir meta var demektir. Bu da dinin amacına aykırıdır.

 

Allah bu noktada muhatap aldığı akıl sahibi insanları uyarır: (Tin: 4, Nahl: 78, Bakara: 31) Bu ve buna benzer birçok ayette Allah, insana değer verdiğini ve varlıkları onun emrine amade kıldığını haber vermektedir. O halde insan dini iyi bilmelidir. Dinin anlaşılır olduğunu, kimsenin tekelinde olmadığını, yaşanabilir ve huzur kaynağı olduğunu bilmelidir. Bu noktada Kur’an dinin anlaşılır ve kolay olduğunu, herkesi muhatap aldığını beyan eder: “Andolsun ki Kuran’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” (Kamer: 17) 

 

İnsanlar dinle genelde 3 açıdan ilgilenirler; müntesibi olup yaşamak için, din hakkında kültürel bilgiye sahip olmak için ve dine karşı çıkmak ya da itiraz etmek için.

 

Her ne şekilde yaklaşırsa yaklaşsın dine muhatap olma ve inanıp inanmama, yaşayıp yaşamama konusunda insanlar serbesttir. Herhangi bir kişinin, grubun, zümrenin insanları zorla dine sokma yahut din konusunda bir takım şeyleri dikte etmesi gibi bir durum asla söz konusu değildir. “Dinde zorlama yoktur…” (Bakara: 256)  “Şüphesiz biz ona (insana)  doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör.” (İnsan: 3) Sadece uygun bir dille davet ve uyarı görevi vardır. “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış…” (Nahl: 125) 

 

Unutulmamalıdır ki dinde sorumlulukları yerine getirme açısından kimsenin ayrıcalığı yoktur; peygamberlerin bile: (Zariyat: 56, Hicr: 98- 99

 

O halde Din İstismarına karşı kendimizi ve sevdiklerimizi korumak için neler yapabiliriz?

 

Unutulmamalıdır ki; bizi din ile Allah ile maneviyat ile aldatmaya yeltenecek birileri mutlaka olacaktır. Tarihte oldu, günümüzde olmakta ve gelecekte de olacaktır. Bu konuda bizi Allah şöyle uyarır:  “…Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o, yoldan çıkarıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Lokman: 33)

 

Din kolay ve anlaşılır bir özelliğe sahiptir. Herkes bilgisi ve kapasitesi ölçüsünde dine muhatap olur. Hiç kimse, peygamber dahi Allah ile kul arasına giremez. Allahın gönderdiği kutsal kitabımız Kur’an bize Hz. Muhammed (sav) vasıtasıyla ulaştırılmıştır. O’nun sünneti olarak ifade edilen dini yaşama örnekliği de bize yol gösterici bir kılavuz olarak elimizde mevcuttur.

 

İster müntesibi olup yaşamak amaçlı olsun, ister kültürel malumata erişmek gayesiyle olsun, hatta karşı çıkmak, itiraz etmek saikıyla olsun dine yaklaşım konusunda bize düşen,  şu gerçekleri bilmektir.

 

İslam’da ayrıcalıklı, Allah adına konuşan, hareket eden, hüküm veren ruhban yani tanrısal becerilere ve yetkilere sahip insan ve zümre sınıfı yoktur. Bunun yanında; Din hakkında kim konuşursa konuşsun onun konuştuklarının Kur’an ve sünnet temelli olup olmadığını araştırmamız gerekmektedir. “Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” (Hucurat: 6) 

 

Allaha hesap verme konusunda kimse kimseye kefil olamaz, Ahirette Allahın izin verdiğinden başkasının bir diğerine birisine faydası dokunmaz. “O gün hiç kimsenin başkası için bir şey yapması elinden gelmez. O gün hüküm yalnız Allah’ındır.” (İnfitar: 19)  “…Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir…” (En’am: 164) 

 

Tarihte ve günümüzde dini kendi menfaat ve çıkarı için kullanmaya çalışan şahıs veya örgütler olmuştur. Dini istismar eden bu tür yapıların bazı ortak noktalarının olduğu görülecektir. 

 

Bunlar dini;

  • Dünyevi maksatlar, makam, şöhret elde etme,
  • Sahip olduğu makamını, servetini kaybetme endişesi,
  • Samimiyetsizlik, niyetin halis olmaması,
  • Sahih dini bilginin doğru metotlarla öğrenilmemesi ve öğretilmemesi,
  • Mezhep, fırka ve görüşünü savunmak maksadıyla vb. nedenlerle din istismarı yapmışlar ve yapmaktadırlar.

 

Dini istismar edenler din ve dînî değerler üzerinden dünyevi kazanç, şöhret sağlamak, güç elde etmek istemişler; dini kendi arzu ve çıkarları doğrultusunda kullanmak için ayet ve hadisleri heva ve hevesleri doğrultusunda yorumlayarak rüya, sır, gizem,  lidere kayıtsız itaat, mehdi-mesih gibi beklenen kurtarıcı inancı ile masum kitleleri etkilemişler, toplumda ayrılık ve fitne tohumları ekmişlerdir. 

 

Tefrika ve gruplaşmalar neticesinde müslümanların birliği ve ümmet bilinci yara almış, bu durum en çok İslam düşmanlarının işine yaramış, en büyük zararı da maalesef İslam dini görmüştür.

 

Bilinmelidir ki din, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı amaçlayan ilâhî kanundur. Dinimizi Kur’an ve Sünnet eksenli öğrenmemiz, batıl fikir ve inançlardan sakınarak, aklımızı ve irademizi kullanmamız gerekir. Geçmişte yaşananlardan ders alınmalı, dinimizi, değerlerimizi istismar eden, dini kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak isteyenlere fırsat verilmemelidir.

 

En emin olan Rabbime emanet olun.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *