
“Bencilliğin Gölgesinde Büyüyen Çocuklar”
Toplum dediğimiz yapı, bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu büyük bir organizmadır. Bu organizmanın sağlıklı işlemesi, sürdürülebilir olması, bireylerin sadece kendilerini değil, başkalarını da düşünerek hareket etmelerine bağlıdır.
Ne var ki günümüz dünyasında bu denge gittikçe bozuluyor; bireysellik ve kişisel çıkarlar, toplumsal sorumlulukların önüne geçiyor. Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar ise yalnızca seyirci kalmıyor; gördüklerini içselleştiriyor, model alıyor ve yeniden üretiyor.
Bencillik, sanıldığı gibi sadece "kendini düşünmek" değildir. Bencillik; başkasının ihtiyaçlarını, duygularını, haklarını yok saymaktır. Empatiyi susturmak, dayanışmayı reddetmektir.
Bugün bir markette, otobüste, okulda ya da trafikte sıkça karşılaştığımız saygısız, düşüncesiz tavır ve davranışlar, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir ahlak erozyonunun göstergesidir. Bu erozyonun en büyük mağdurları da çocuklardır.
Çünkü çocuklar, çevrelerinde gördüklerini model alarak büyür. Ailede, okulda ya da toplum içinde yetişkinlerin sergilediği bencil davranışlar, çocukların karakterini doğrudan etkiler.
Bir baba, trafikte yol vermemeyi hak sayıyorsa;
Bir anne, sırasını beklemek yerine öne geçmeyi alışkanlık haline getirmişse;
Bir yetişkin, yere çöp atıyorsa;
Bir öğretmen, gereksiz yere ışığı açık bırakıyorsa;
Bu davranışların izlemcisi olan çocuk şu mesajı almıştır.
“Doğru olan, güçlü olanın yaptığıdır.”
Çünkü çocuk için doğru ve yanlış, soyut kavramlar değil; gözlemledikleri davranışlardır. Böylece empati kuramayan, paylaşmayı bilmeyen, yardımlaşmanın anlamını kavramayan bireyler yetişir. Toplum böylece bir kısır döngüye girer: Bencil yetişkinler bencil çocuklar yetiştirir, bencil çocuklar da büyüdükçe toplumu daha da duyarsızlaştırır.
Bencillik, sessiz bir salgın gibidir. Bu virüs yayılmaya devam ettikçe, insanlar birbirlerine karşı daha az hoşgörülü, daha az anlayışlı olur. Komşuluk ilişkileri zayıflar, aile bağları çözülür, okullarda şiddet artar. Dayanışmanın yerini rekabet, paylaşmanın yerini sahiplenme alır. Oysa toplum dediğimiz yapı, bireylerin değil, bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu dayanışmanın ürünüdür.
Eğer çocuklarımıza yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorsak, önce kendimize bakmalıyız. Çünkü çocuklar nasihatleri değil, davranışları örnek alır. Bir çocuğa "bencil olma" demek yetmez; ona fedakârlığı, empatiyi, paylaşmayı yaşayarak göstermek gerekir.
Hasta komşusuna yemek götüren bir yetişkin gördüğünde, çöp atan değil çöp toplayan birini izlediğinde, yaşlı bir amcaya yer veren bir insanla karşılaştığında, çocuk şu farkındalığı kazanır:
“Bu dünyada sadece ben yokum, biz varız.”
Bugünün çocukları, yarının vicdanıdır. Onlara ne gösterirsek, geleceği onunla şekillendirecekler. Eğer birey olmayı sadece kendini düşünmek sanırlarsa, yarının toplumunda birlikte yaşamın temelleri sarsılır.
Duyarlı, paylaşımcı bir toplumda büyüyen çocuk ise; vicdanlı, empati sahibi, sorumluluk bilen bir birey haline gelir. Bu yüzden bencillikle mücadele, sadece ahlaki değil, aynı zamanda toplumsal bir görevdir.
Unutmayalım, çocuklar yalnızca bizim söylediklerimizi değil, kim olduğumuzu öğrenir.
Ve biz kimsek, onlar da o olacaktır.
Sevgilerle.
Ayşe Can
Takip etmeyi unutmayın!
E-mail: [email protected]
Web Sitesi: https://birazayse.blogspot.com
Sosyal Medya: @biraz_ayse (Ayşe Can)