MUTLU OLMAK
Herkese Merhabalar…
Bugün çok güzel bir sözle başlamak istiyorum yazıma .”Geçmişin pişmanlıklarını ve geleceğin kaygılarını bırak .Anı yaşamaya bak.” Evet kısa ama özlü bir söz. Size bir sorum olacak. Acaba Merzifon’da kaç kişi şuan içinde bulunduğu anı yaşıyor? Nasıl yani ! Böyle soru mu olur! Herkes içinde bulunduğu anı yaşıyor dediğinizi duyar gibiyim… Ancak öyle değil. Nasıl mı? Gelin beraber inceleyelim. Maalesef düşündüğünüzden çok az sayıda insan bulunduğu anı yaşıyor. Peki diğerleri nerede yaşıyor derseniz hemen cevap vereyim. İnsanların büyük bir bölümü geçmişte büyük bir bölümü de gelecekte yaşıyor. Ya geçmişte yapmış olduğu hataları sorgulamakla meşgul yada yapamadıklarını gelecekte nasıl yapacağı hesapları daha doğrusu iç boğuşması ile meşgul. Bu sebeple aslında çoğumuz anı yaşayamıyoruz. Peki anı yaşayamazsak ne olur? Hadi bir beyin fırtınası yapalım. Öncelikle anı yaşayamazsak bulunduğumuz yaştan yaptığımız işten sahip olduğumuz metalardan ve sahip olduğumuz arkadaş çevresinden memnun olamazsınız. Böyle olunca da hayattan keyif alamaz hep mutsuz olursunuz. Elindekinin kıymetini bilmeyen insan hep başkasının elindeki kendinde olsa mutlu olacağını sanır. Şu araba benim olsa….Şu ev benim olsa…. Tabiki bunun sonu gelmez. Bu kişiler hiç mutlu olamaz. Bu kişiler aslında kendilerini sorgulasalar neyi arzuladıklarının farkında olsalar daha gerçekçi olurlar. Uzun yıllar kanserli hastalar ve yakınları ile çalışan bir doktor bakın ne diyor. Kanser tanısı alan kişilerin, bu tanıyı aldıktan sonra hayatı algılama ve yaşama biçimlerinin tamamen değiştiğine tanıklık ettim. Bir kere ölümcül bir hastalıkla yüzleşmenin, hayatın ne büyük bir mucize olduğunu anlamayı da beraberinde getirdiğini gördüm. Birçok şey, daha önce hiç olmadığı kadar anlam kazanmaktaydı. Bir bardak portakal suyu veya kahve içmenin, ne kadar keyif verdiğini daha iyi farkediyorlardı. Deniz kenarında yürürken rüzgarı teninde hissedebilmek ve bunun rahatlığına ulaşmak ne çok şeydi. Niye diş macununu kocası veya oğlu ortadan sıkıyor diye sinirlenmişti ki? Bunların ne önemi vardı? Bir iyileşse de evinde tekrar aile yemeği verse ve tüm sevdikleri biraraya gelse, ne kadar mutlu olacaktı... Bu yazdıklarım, tamamen hastaların tedavi sürecinde söyledikleri düşünce ve duygular...
Kaza, boğulma gibi ölümcül durumlara yaklaşan kişilerle yapılan araştırmalarda, bu kişilerin çoğunluğunun daha sonra hayatın kısalığı ve değerli olduğuna dair güçlü bir duyguya, o anı yaşama ve geçen her anın tadını çıkarma yeteneğine, hayattan tat alma isteğine ve hayatın daha fazla farkında olma duygusuna kavuştukları rapor edilmiştir.
Özgürlük duygusu daha fazla oluşur, hayat eskisinden canlıdır. Gerçek anlamda içsel değişim başlar ve kişisel bir değişimdir bu. Hayatın öncelikleri değişir, gereksiz yere kuruntu yapılan şeyler önemsizleşir. Boşuna zaman kaybettiren yapay acılardan vazgeçilir.
Anların kıymetini anlamak, keşke ölümcül olan deneyimlerle olmasa! Ölüme yazgılı olduğumuzu bilmek, hayatın ne kadar değerli olduğunu anlamak için elbette hatırımıza gelmesi gereken, yüzleşmemiz gereken bir olgu. Ancak o zaman hayatımızın anlam kaynaklarına sahip çıkabiliriz. O zaman sevdiklerimizle geçirdiğimiz anları, tüm bize sunduklarıyla ve coşkuyla yaşayabiliriz.
Her anın tek ve biricik olduğunu ve "Bir nehirde iki kere yıkanılmayacağını" anlarız. Önemsiz kaygılardan, oyalanmalardan kurtuluruz. Yaşamak istediklerimizi ertelemekten vazgeçeriz. İstemediğimiz birşeyi yapmaktan vazgeçeriz. Daha fazla risk alırız, reddedilmekten korkmayız ve başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğüne önem vermekten kurtuluruz.
Hayat ve ölüm birbirine bağlıdır, ölümle yüzleşmek kötü birşey değildir, bize acı verse de aynı zamanda kaliteli bir yaşam için aşılması gereken, önemli bir varoluş basamağıdır.
Peki siz şu anda bu yazıyı okurken "Şimdi burada mısınız”? Bulunduğunuz yerin kokusu, ısısı, gürültüsü nasıl? Aklınızdan ne geçiyor? Vücudunuzun neresi gergin; sırtınız mı? Karnınız mı? Nerenizi kasıyorsunuz? Duygunuz ne? Canınız sıkkın mı? Kaygılı mısınız? Yoksa sinirli mi? Aklınız evde mi? Çocukta mı? Gerçekten şimdi ve burada mısınız? Anı ne kadar yaşıyorsunuz? Ne kadar gerçek anı yaşıyor ne kadar geçmiş ve gelecekle kaygılanıp hayatınızı mahvediyorsunuz? Lütfen bu soruları kendinize sık sık sorun .Cevabı bulduğunuz an gerçek anı yakalamışsınız demektir.. Herkese iyi haftalar dilerim.
Sağlıcakla kalın…