Bilgi Gazetesi ve Haber Sitesi köşe yazarlarımızdan Ayşe Can, Hızlı Koşanlar Kasabası ve Benim Adım Cesur kitaplarına bir yenisini daha ekleyerek ‘Dedem ve Ben’ ile okurların karşısına çıktı.
Yazar Ayşe Can ile 3. Kitabı olan ‘Dedem ve Ben’ hakkında bir röportaj yaptık.
1.Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba, ben Ayşe Can. 1983 yılında Merzifon’da doğdum. Kimya öğretmeni ve çocuklar için yazan bir öykücüyüm. 2025 yılı Mayıs ayında, “Hızlı Koşanlar Kasabası” ve “Benim Adım Cesur” adlı iki kitabım, Kasım ayında ise “Dedem ve Ben” isimli 3. kitabım yayımlandı.
Ayrıca Merzifon Bilgi Gazetesi’nde “Hikâye Bahçesi” adlı köşemde düzenli olarak yazılar kaleme almaktayım. E-dergi formatında yayınlanan Derin Kalem ve Maya Dergilerinde, www.edebistan.com ve www.kitaphaber.com.tr sitelerinde ise çeşitli deneme/incelme yazılarım yayınlanmaya devam ediyor.
Yazarken okuma tutkumu da sürdürmeye devam ediyorum. Kitaphaber Okuma Hareketi kapsamında Merzifon koordinatörü olarak yaklaşık 4 aydır kitap kulübümüzle keyifli okumalar ve tahliller yapıyoruz. Merzifon’da yaşayan, okumayı seven herkesi, bu vesileyle etkinliğimize katılmaya davet ediyorum.
2. “Dedem ve Ben” nasıl bir hikâyenin ürünü? İlham kaynağınız neydi?
“Dedem ve Ben” aslında hem memleketimin hem de kendi çocukluk hatıralarımın birleştiği bir hikâye. Hem annemin hem de babamın köyü olan Gökçebağ, benim için hep sevgiyle hatırladığım bir yer oldu. Rahmetli dedemin köstekli bir saati vardı; o saat yıllar boyunca zihnimde bir sembol gibi durdu. Bu hikâyemle köyümü ve dedemi anmak istedim. Tabi hikâye birebir gerçek değil, farklı olaylar ve kurgu unsurlarıyla zenginleşmiş bir dünya kurdum.
3. Kitabın merkezindeki köstekli saat sizin için hem kişisel hem de tarihsel bir anlam taşıyor. Bu iki boyutu nasıl birleştirdiniz?
Benim için köstekli saat sadece bir eşya değil hem aile bağı hem de geçmişle kurulan görünmez bir köprüydü. Kitapta bu köprüyü çocuklara da hissettirmek istedim. Hikâyede saat, hem torunla dede arasında bir bağ kuruyor hem de büyük dedenin Çanakkale’de yaşadığı kahramanlıkların ipucunu taşıyor. Böylece kişisel bir hatıra ile tarihsel bir olay aynı noktada buluşuyor.
4. Kitapta Atatürk’ün hayatını kurtaran saat olayına da yer veriyorsunuz. Bu tarihi ayrıntıyı çocuklara nasıl aktardınız?
Atatürk’ün göğsündeki saate isabet eden şarapnel parçasıyla hayatta kalması, tarihimizin en çarpıcı anlarından. Bu olayı kitaba birebir aktarmaktan çok, çocuklara uygun bir dille, hayranlık uyandıracak şekilde işledim. Amaç, korkutmadan, ağırlaştırmadan; merak eden, araştırmak isteyen küçük okurlar yaratmaktı. Büyük dedenin saat hikâyesiyle bu tarihi olayı paralel çizgide yürüttüm.
5. Hikâyenizin Merzifon’un Gökçebağ köyünde geçiyor olması bilinçli bir seçim miydi?
Kesinlikle. Gökçebağ köyü benim çocukluk hafızamın en berrak, en güzel yerlerinden biridir. Kokusu, rüzgârı, toprak yolu, akşamüstü sessizliği… Hepsi bende çok özel duygular uyandırır. Kitapta köyü hem bir mekân olarak hem de bir atmosfer olarak kullanmak istedim. Kitabı okuyan her çocuk, dedesiyle o köyde gezdiğini hissetsin istedim.
6. Dedeniz yaşıyor mu? Kitaptan haberdar mı?
Hem büyükbabam hem de dedem rahmetli oldular yıllar önce. İki dedem de torunlarına şefkatle yaklaşan insanlardı. Onların sevgisi, hafızamda hep sıcak bir iz bıraktı. Bu kitapta o sevginin izleri var. Hikâyedeki dede karakteri birebir aynı değil; ama her ikisinin de kalbinden küçük parçalar taşıyor. Bu nedenle kitabın duygusal tonu çok doğal bir şekilde ortaya çıktı.
7. Çocuk kitabında hem aile sevgisi hem tarih anlatmak zor bir denge. Bunu nasıl sağladınız?
Önce çocuğun kalbine dokunan bağı kurmak gerekiyordu. Dede–torun ilişkisini samimi, güven veren, yumuşak bir tonda yazdım. Tarihi ise hikâyenin içine küçük bir merak unsuru olarak serpiştirdim. Çocuk okur hikâyeyi severse, tarih ilgisini kendiliğinden çekecektir diye düşündüm.
8. Kitabınızın küçük okurlar üzerinde nasıl bir etki yaratmasını umuyorsunuz?
En çok istediğim şey, çocukların aile büyüklerinin yaşarken kıymetini bilmeleri. Bizler onlar ne anlatsa sıkılmadan dinler, uykumuz gelince ise kucaklarında tatlı rüyalara dalardık. Aile büyüklerini hiç tanımayan miniklerimiz de var. Onların da merak etmelerini, “Benim dedem nasıl biriydi? Neler yaşadı?” diye sormalarını istiyorum. Bunun yanı sıra Atatürk ve Çanakkale ruhuna karşı bir saygı ve merak oluşması da beni mutlu eder. Ve tabii ki... içlerindeki sevgi ve hayal gücünün güçlenmesi.
9. Yeni projeleriniz var mı?
Evet, çocuklar için yine değerleri, sevgiyi ve merakı içeren başka hikâyeler üzerinde çalışıyorum. Bu kitapla başlayan yolculuğun daha pek çok küçük okura ulaşmasını diliyorum.
“Bu keyifli röportaj için çok teşekkür ederim. Yazarlık yolculuğumun başındayım ama hayal kuran, soru soran, merak eden her çocuk için yazmaya devam edeceğim. Çünkü her çocuk bir hikâyedir ve ben bu hikâyeleri anlamaya, onlara eşlik etmeye, bazen de kendi hikâyemi içlerine bırakmaya çalışıyorum. Lütfen çocuklara kitap hediye edin, birlikte okuyun, birlikte düşünün. Çünkü bir kitap, bir çocuğun dünyasını güzelleştirebilir… hatta değiştirebilir.”
Muhabir: Demet SAĞAN
2025 Tesettür Şal Modasında Öne Çıkan Trendler: Zarafet ve Konfor Bir Arada
#KADIN / 21 Kasım 2025
Rüyada Dava Görmek Ne Anlama Geliyor? Uzmanlardan Yeni Yorumlar Geldi
#ASTROLOJİ / 21 Kasım 2025
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
