Her mevsimin ayrı bir güzelliği vardı eskiden. Yazı yaz gibi, kışı kış gibi yaşardık, güle oynaya. Bahara kavuşmanın heyecanı, daha da bir güzel kılardı kışları. Bu kışı hiç sevmedim. Bir gün iyi, beş gün hastayız. Tam "iyileştim" derken, yeniden bir çelme takıyor hastalık. Bitmek bilmeyen kuru öksürük de cabası...
Sabah küçük oğlum geldi yanıma;
- Bugün nasılsın anneciğim?
- "Baharı bekleyen kumrular gibiyim" oğlum. Yatağa tünedim, sanırım baharda ancak çıkarım. Güldü oğlum;
- Benim annem güçlüdür. Yarına kalkar yataktan. Sana ne hazırlayım ne yersin?
- Çorba içerim yavrucuğum.
- Kaç gündür çorba içiyorsun. Sana değişik bir yemek hazırlayım annem dedi ve gitti...
O arada içim geçmiş uyumuşum. Oğlum geldi yine;
- Anneciğim sana öyle bir yemek hazırladım ki, tadını asla unutamayacaksın. Parmaklarını yiyeceksin. Seni hemen ayağa kaldıracak. "Hani sen hep diyorsun ya, canın isteği cana dermandır" diye. İşte öyle bir yemek. Tadı hafızandan hiç silinmeyecek. Hatta yazalarına bile konu olacak bir yemek.
- Çok merak ettim oğlum, beni hemen ayağa kaldıracak şifalı yemeği. "Kesin işkembe çorbası yapmıştır" diye geçirdim içimden. İşkembe çorbasını çok sevdiğimi biliyor. Oturdum mutfak masasının başına, biraz sonra oğlum, bir tabağın içine özenle yerleştirdiği sandviçi sundu.
- Bu ne oğlum?
- Kumru anne, gerçek kumru. Hani sen "kumrular gibi" dedin ya. Bir de daha önce yazdığın kumru hikeyesi vardı, ondan geldi aklıma. Kesin annemi aya kaldırır diye düşündüm. Beni aldı bir gülme. Kumru yüzünden, yaşadığım ikinci hayal kırıklığı. Gülmekten öksürük krizine girdim.
- Bu kadar gülmeye artık ayağa kalkarsın "oley" dedi oğlum...
Eee çocuk haklı. O kadar gülmeden sonra yatılır mı gayri, kalkmak gerek
Yorumlar
Kalan Karakter: