“Şikâyetin Küçük Adımları”
Çocukların dünyasında her şey çok daha renkli, çok daha parlak görünür; ama ilginçtir ki bu renklerin arasında en sık göze çarpan tonlardan biri şikâyettir. Kimi zaman bir oyuncak için, kimi zaman sofraya konan yemek için, kimi zaman da okulda olan biten ufacık bir olay için… Sızlanmak, memnuniyetsizlik göstermek, dünyanın adaletsizliğine dair minik ama oldukça iddialı çıkışlar yapmak; bunlar çocukluğun sanki tamamlayıcı parçaları gibidir.
Peki neden böyledir?
Bir çocuk neden sürekli bir şeylerden şikâyet eder?
“Neden hep ben?”
“Yine mi bu yemek?”
“Üff, öğretmen yine çok ödev verdi!” gibi cümleler ev içinde yankılanır.
Bu soruların cevabı sanıldığından daha derindir.
Önce şunu kabul ederek başlayalım: Çocukların şikâyet etmesi çoğu zaman bir rahatsızlık ifadesinden çok, kendilerini ifade etme biçimidir. Henüz duygularını tam anlamıyla yönetmeyi bilmezler. İçlerinden bir şey geçer, onu nasıl düzenleyeceklerini bilemezler ve ellerinin altındaki en kolay kapıdan çıkarlar: Şikâyet. Bu yüzden çoğu zaman sızlanmalarının ardında “anlaşılma, ilgi görme, sınırları test etme ya da yalnızca duygusunu tanımlayamama” gibi ihtiyaçlar saklıdır.
Ancak modern ebeveynlikte en sık gözden kaçırdığımız şey, bu küçük şikâyetlerin bazen bize ayna tuttuğudur. Bir çocuk eğer evde sürekli bir şeylerin yanlış gittiğini ya da hep memnuniyetsizliğin konuşulduğunu gözlemlerse, fark etmeden bu tavrı öğrenir. Çocuklar gördüklerini kaydederler; hatta söylediklerimizden çok, sergilediğimiz tutumları örnek alırlar. Sabah uyanır uyanmaz işin stresinden şikâyet eden bir ebeveyn, masaya oturur oturmaz “Bugün de yoruldum, hiç keyfim yok” diyen bir yetişkin, farkında olmadan çocuğa şunu öğretir: “Dünya biraz da memnuniyetsizlikten ibarettir.”
Elbette bu, her şikâyet eden çocuğun hemen ebeveynini taklit ettiği anlamına gelmez. Ama şu gerçeği de unutmamak gerekir: Çocuklar, memnuniyetsizliği model almaya diğer pek çok davranıştan daha yatkındır. Çünkü şikâyet etmek kolaydır; çözüm bulmak, sabretmek ve duyguyla baş etmek ise zaman alır.
Bir de modern dünyanın hızla artan tüketim alışkanlıkları var. Her şeyin kolay ulaşılabilir olduğu bir çağda çocukların memnuniyetsizliğe kayması şaşırtıcı değildir. Bir oyuncak beğenilmezse yenisi istenir, tablet yavaş çalışırsa “Bu bozuk!” diye bağırılır, sofradaki yemek damak zevkine uymuyorsa hemen alternatif talep edilir. Bolluk, sabrı törpüler; seçeneğin çokluğu, elde olanı değersizleştirir.
Peki biz yetişkinler bu döngüyü nasıl kırabiliriz?
Her şeyden önce çocuğun şikâyetini hemen susturmaya çalışmak yerine onu anlamaya çalışmak gerekir. “Neden böyle hissettin?” sorusu, “Kes şikâyeti!” demekten çok daha etkili bir kapı açar. Çocuk kendini ifade etmeyi öğrendikçe şikâyetin azaldığını görmek hiç de zor değildir.
İkinci önemli adım, memnuniyeti yani şükretmeyi öğretmektir. Çocuğun gün içinde iyi giden şeyleri fark etmesini sağlamak — küçük başarılarını, küçük mutluluklarını dile getirmesine alan açmak — şikâyetin tonunu otomatik olarak düşürür. “Bugün seni mutlu eden bir şey oldu mu?” sorusunu sormak bile yeterlidir bazen.
Ve elbette en kritik nokta: Örnek olmak. Bir yetişkin kendi şikâyet dozunu kontrol etmeyi öğrendiğinde, evdeki hava da değişir. Çünkü çocuklar memnuniyetsizliği ne kadar kolay öğreniyorlarsa, şükrü ve sakinliği de o kadar hızlı öğrenirler.
Sonuç olarak, çocuklardaki şikâyet etme davranışı bir problemden çok, gelişimin doğal bir parçasıdır. Fakat yönlendirilmezse büyüyüp yerleşebilir. Biz yetişkinlerin görevi, çocukların duygu dünyasını şekillendirirken onlara sadece “susmayı” değil, “anlamayı” da öğretmektir. Çünkü memnuniyet, sonradan öğrenilen ama hayat boyu süren bir beceridir. Tıpkı sızlanmanın da unutturulabilir bir alışkanlık olması gibi.
“Şükür, nimeti; şikâyet ise derdi çoğaltır.” – Mevlâna Celaleddin Rumi
Sevgilerle.
Ayşe Can
Takip etmeyi unutmayın!
E-mail: [email protected]
Web Sitesi: https://birazayse.blogspot.com
Sosyal Medya: @biraz_ayse (Ayşe Can)
