Küçük Kalplerdeki Büyük Fırtına: Çocuklarda Öfke
Her birimizin içinde zaman zaman kabaran bir duygu vardır: öfke.
Biz yetişkinler bile bu duyguyla başa çıkmakta zorlanırken, bir çocuğun minicik yüreğinde, henüz şekillenmekte olan bir benliğin içinde öfkenin nasıl bir fırtına yarattığını düşünmek gerekir. Çocuklar öfkelendiklerinde, genellikle biz bunu “yaramazlık”, “inatçılık” ya da “saygısızlık” olarak etiketleriz. Oysa çoğu zaman o öfke, görülmeyen bir ihtiyacın, duyulmayan bir sesin çığlığıdır.
Çocuklar öfkelendiklerinde aslında bize bir mesaj vermeye çalışırlar.
“Beni duyun!”, “Beni anlayın!”, “Benim de sözüm var.” derler kendilerince.
Henüz duygularını yetişkinler kadar olgun biçimde ifade edemedikleri için, bu mesaj bazen ağlayarak, bazen bağırarak, bazen de susarak gelir. Biz yetişkinlerin görevi, bu davranışın ardındaki duyguyu görmek ve o duygunun köküne inmektir.
Peki, çocuklar neden öfkelenir?
Aslında çok insani nedenlerle… Bazen anlaşılmadıklarını hissederler, bazen haksızlığa uğradıklarını düşünürler. Kimi zaman yorgundurlar, uykusuzdurlar, bazen de sadece ilgiye ihtiyaç duyarlar. Kimi çocuk için öfke, dikkat çekmenin bir yoludur; kimi içinse, içindeki çaresizliğin dışa vurumudur. Öfke, tıpkı diğer duygular gibi bir ihtiyaçtan doğar. Biz bu ihtiyacı fark edemedikçe, çocuk öfkesini daha yüksek sesle dile getirir.
Ne yazık ki birçok yetişkin, öfkeyi “yasak” bir duygu olarak görür. “Kızma, bağırma, sinirlenme!” deriz çocuklara. Oysa öfke, bastırıldıkça büyür; bastırıldıkça bir yerden mutlaka kendini gösterir. Asıl önemli olan, çocuğa öfkesini nasıl yöneteceğini öğretmektir. Bunun ilk adımı da çocuğun öfkesini kabul etmektir.
“Bu seni çok üzdü biliyorum.”, “Kızgın olmanı anlıyorum.” gibi bir cümle, çocuğun hem duygusunu fark etmesini hem de anlaşıldığını hissetmesini sağlar.
Bir çocuk, öfkelendiğinde yetişkinin tepkisine göre şekillenir. Eğer bağıran bir ebeveynle karşılaşırsa, o da bağırarak iletişim kurmayı öğrenir. Eğer sakin, anlayışlı bir tutum görürse, duygularını daha dengeli ifade etmeyi öğrenir. Bu yüzden, öfkeyle baş etmenin en etkili yolu, model olmaktır. Çocuklar söylediklerimizi değil, yaptıklarımızı öğrenirler. Biz öfkelendiğimizde nefes alabiliyorsak, susup düşünmeyi başarabiliyorsak, çocuk da bunu içselleştirir.
Elbette sabır her zaman kolay değildir. Çocuğun ağlaması, bağırması, itiraz etmesi bazen yetişkini yorar. Ancak unutmamak gerekir ki, çocuk duygularını bize yöneltmekle aslında güven duyduğunu gösterir. Duygularını bastıran çocuk, dışarıdan “uslu” görünse bile içinde sessiz bir fırtına taşır. Bu yüzden öfkeyi bir düşman gibi değil, tanınması gereken bir misafir gibi görmeliyiz.
Sonuç olarak, çocukların öfkesini anlamak, onların dünyasına bir kapı aralamaktır. Onları cezalandırmak yerine dinlemek, susturmak yerine konuşmak, yargılamak yerine anlamak… Belki de tüm mesele bu. Çünkü çocuklar, kendilerini güvende hissettiklerinde sakinleşirler; anlaşıldıklarında öğrenirler. Biz yetişkinler olarak en büyük sorumluluğumuz, o güveni ve anlayışı onlara sunabilmektir.
Küçük kalplerdeki öfke, doğru ellerde sevgiye dönüşür. Ve biz, o sevginin filizlenmesine izin verdiğimizde, sadece bir çocuğun değil, geleceğin de daha huzurlu olmasını sağlarız.
Sevgilerimle,
Ayşe Can
Takip etmeyi unutmayın!
E-mail: [email protected]
Web Sitesi: https://birazayse.blogspot.com
Sosyal Medya: @biraz_ayse (Ayşe Can)
