
Kirli Ellerle Tutulan Zafer
Başarıdan söz eden herkes aynı tuzağa düşüyor: Sonuca bakıyor, sürece kör. Oysa insanın neyi başardığından önce, neyi aşarak başardığına bakmak gerekir. Yoksa başarı, bir istatistikten ibaret olur; duygusuz, bağlamsız ve haksız.
İyi bir bölüm kazanmak, bir insanı zeki yapmaz. Ailesi doktor olan bir çocuğun tıp fakültesine girmesi, sadece zincirin bir halkasıdır. Ama eğitimsiz bir ailede büyüyen, çevresi tarafından geri çekilen, üstüne bir de yoksulluğun, sevgisizliğin ve çaresizliğin gölgesinde büyümüş bir çocuğun aynı başarıya ulaşması... İşte o, zekânın ve iradenin ta kendisidir. Çünkü 10’dan başlayıp 11’e gelmekle, 0’dan başlayıp 11’e gelmek aynı şey değildir.
Hayatta ne kadar tutunabildiğin, seni zeki yapar. Kötü bir hayattan çıkıp kendine bir gelecek inşa etmeye çalışan birinin mücadelesi, steril yaşamların plansız başarılarından her zaman daha kıymetlidir. Onlar, kendi karanlığında yıldız yaratmaya çalışan bireylerdir. Ve bu insanlar düşünceleri ne olursa olsun, hayata karşı verdikleri mücadeleyle saygıyı hak ederler.
Bunun adı başarı değil, hayata karşı radikal bir varoluş ilanıdır. Çamurun içinden geçip kendi yolunu açmak; yalnızca bireysel bir başarı değil, sınıfsal ve kültürel bir zincirin kırılmasıdır. Bu yüzden, bazıları için yalnızca bir diplomadan ibaret olan şey, başkaları için bir devrimin belgesidir.
Başarı; iyi okullarda yetişmiş, desteklenmiş, yol gösterilmiş çocuklar için bir istasyon olabilir. Ama sistemin dışına atılmış çocuklar için başarı, uçurumun kenarında kurulan bir kamp gibidir. Oraya ulaşmak için yalnızca akıl değil, hayatta kalma içgüdüsü, direnç ve delicesine bir inat gerekir.
Birilerini alkışlamadan önce, onların hayat çizgisini düşünün. Çünkü bazı insanlar yalnızca yürümemiştir o yolu; sürünmüş, düşmüş, tekmelenmiş ama yine de kalkmıştır.
Kirli ellerle tutulan bir başarı, tertemiz imkanlarla gelen konforun önünde eğilmez. Ve işte bu yüzden, o insanlar kazanmadığında değil, sustuklarında kaybederiz biz.
Teşekkür ederim, esen kalın.