reklam
reklam
38,7424 %0.27
43,6086 %0.03
4.125,42 % 0,52
102.663,32 %3.538
AMASYA
00:00:00
Öğle vaktine kalan
Amasya
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

NA-SANAL HALLERİMİZ…!

YAYINLAMA:

Yüzü ve bir parça açık göğsü, göğsünde birleştirilmiş elleri, ellerinin arasında yüzüne doğru uzanan bir gül var. Fotoğrafta bir gariplik var diye düşünüp yüzü neden bu kadar solgun diye geçerken aklımdan, üst kısmındaki cümleye kayıyor gözlerim. “Annemi kaybettik az önce…”

Sonrasında da muhtemelen birkaç dizeden oluşan şiir var. Ama benim yüreğim gerisini kaldırmıyor, fotoğrafa bir kez daha istemeden de olsa bakıyorum. Paylaşılan ölü bir kadın fotoğrafıymış. Yani diğer söylenişiyle: ceset.

Paylaşan ise bir kadın. Ölülerin çenesi bağlanır diye duyardık. İkinci bakmamda görüyorum ki kadının çenesi de bağlanmış kırmızı bir bezle.

“Annem öldü az önce…”

Kurması bu  kadar kolay bir cümle miydi ki bu?

Birkaç beğeni, birkaç yorum alabilme çabası mıdır bu cümleyi bu denli kolay kurdurup, az önce ölen annenin cesedini paylaşacak kadar bizi dirayetli yapan (?)

“Annem öldü” sözcüğü ve üstelik bu durum az önce gerçekleşmişse, klavyeye dokunabilir miydi ki parmaklar, yazabilir miydi ki bir şeyler insan. Sözcük var mıydı ki bu durumu karşılayan.

Ölüm elbet kanıksanırdı bir süre sonra, yaşam devam ederdi mutlak, ama az önceyse bu ölüm, sevdiği çekip gittiyse ebediyyen, az önceyse yaşanan, bu kadar kolay mı atlatılırdı ki?

Sorular, sorular, sorular…

Neyi yitiriyoruz bu sanal dünyayla? Nelere mal oluyor bu “Beğen” “Paylaş” butonlarıyla “Yorum”lar…

Video çekip yayınlama isteği o anı yaşamaktan, internette kusursuz eş ararken yanıbaşımızdan olmaktan, başkalarının gezdiği diyarları izleyerek, yediğine bakıp kendi iç dünyamızda konuşmaktan pek zevk alır hallerimiz olmalı ki, gezdiği ülkeleri, yediğini, içtiğini fotoğraflayıp paylaşanların takipçileri hayli fazla oluyor.

Yapamadıklarımız, gezmeyip ertelediklerimiz, cesaretsizliğimiz, mazeretlerimiz, sıkışıp kalmış hallerimizden sonra gitmeleri cesurluk olarak görüyoruz muhtemelen.

Tıpkı modadaki başlangıca dönmek gibi, İspanyol ile başlayıp dar paça ve ispanyolla yol alan hallerimiz gibi, bir gün hepimiz cep telefonlarını atıp, sosyal medya hesaplarımızı kapatıp, başım kulağım rahat hallerine döner miyiz?

Zor gibi…Tıpkı giderek paylaşımda ne fark yaratsam diye düşülen komik haller gibi.

Demek ki şimdi büzüşen dudaklar, ojeli tırnaklar, bacak arasından doğan güneş, yenilen yemek, hangi kafede olduğumuz, alçıda bacak, ameliyat sonrası tamponlu burun paylaşımlarını da iyiye dair haneye çentik düşüp, “Allah beterinden saklasın” temennisiyle sanal dünyada uğradığımız bu nahoş hallerimizden sonra, dileyelim bir süre sonra bu durum bizi asosyal birer silüete dönüştürmesin…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *