reklam
reklam
38,4526 %0.04
43,9517 %-0.15
4.103,77 % -0,70
94.931,23 %0.496
AMASYA
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Amasya
Parçalı bulutlu
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

BENİM BABAM

YAYINLAMA:

TOKSED ailesi olarak, Emile Zola'nın romanından uyarlanan GERMİNAL filmini izledik. Güney Fransa'daki maden işçilerinin, yerin metrelerce altında verdiği yaşam savaşını, yoksulluğu açlığı, para babalarının, işçinin canını nasıl hiçe saydığını, bu durum karşısında işçilerin verdiği mücadeleyi izledik...

Hal böyle olunca, bir madenci kızı olarak, çok etkilendim, gözyaşlarım hıçkırıklara karıştı. Babam ile ilgili yazımı sizlerle paylaşmak istedim.

BENİM BABAM

Kömür ocağı işçiysiydi babam. Eski Çeltek Maden Ocağı'nda çalışıyordu. Karaydı elleri, kömür karası. Kırmızıydı, gözlerinin beyazı. Nasır bağlamıştı, avuç içleri kazma sallamaktan...

Karayı, karanlığı, ölüm korkusunu en çok yaşayanlardandı. Ekmeğini kazmayı vura vura, alın teriyle taştan çıkaranlardandı. Daha okula başlamadan öğretmişti bize; grizuyu, karbonmonoksiti, karbondioksiti, oksijeni, metan gazını, galeriyi, ocağı, küfeyi, şinanay lambasını, kömürün nasıl oluştuğunu, ekmeğin nasıl kazanıldığını, sendikalaşmayı... "Birlikten kuvvet doğar" derdi, bizim sendikanın ne demek olduğunu anlayabilmemiz için...

İyi bilirdi, oksijensiz kalmanın ne demek olduğunu. Emeği nakış nakış işlemeyi, taşı sıkıp suyunu çıkarmayı...

Kazma sallamanın zorluğunu görmüştü. Güneşten uzak, karanlıklar içinde, havasız toprağın altında...

Yerin binlerce metre derinine inerdi. Toprağın altını genç yaşlarında görmüştü babam. Gidilir ama "ya gelinir ya gelinmez"di, hayat onun için...

Her gün vedalaşıp meçhule inerdi. İnmek vardı, çıkmak olmayabilirdi, yerin altından. Yaşaması grizunun insafına bağlıydı, her an her şey olabilirdi, grizu patlar göçük meydana gelebilirdi.

Dile kolay, tamı tamına yirmi yıl... Güneşsiz, havasız, göçük altında kalma korkusu...

Başındaki şinanay lambası ışığı, kazmasıyla kırdığı kömür parçaları umudu ekmeği, çocukları güneşiydi...

Umut; ekmeği aşı, yaşam direnci olmuştu. Çocuklarını okutmak, topluma kazandırmaktı en büyük hayali, özellikle kızlarını. El uzatırdı darda kalana, kucak açardı. "Kız çocukları okumalı, altın bileziğini koluna takmalı" derdi, her sözünde. Kimseye boyun eğmemeliydi kızlar.

Benim sınıf arkadaşımın imkansızlıklar yüzünden okuldan alınacağını öğrendiğinde, yaşlar süzülmüştü gözlerinden. O gece uyuyamamıştı. Sabah kalktığında bana; "çağır arkadaşını gelsin, bizde kalsın, biz okutalım" demişti. Okulu bitirinceye kadar bizimle kalmıştı arkadaşım. İşte böyle yüce gönüllüydü babam. Sinirli, agresif bir o kadar da yumuşak ve insancıl...

İlkokul mezunuydu, maden işçisiydi, işi çok yorucu ve stresliydi. Hemen hemen her gün bir yerlerine kömür parçası sıçrar, yada düşer, yara olurdu. Sık sık tavan çöker, kömür tabakası düşerdi üstlerine. Böyle bir tavan çökmesinde; bir arkadaşı ağır yaralanmış, bir arkadaşı tabakanın altında kalmış, olduğu yerde can vermişti. Babam hafif yaralanmıştı.  Bazen kafası bandajlı gelirdi eve. "Bir şey yok, çizildi başım" derdi. Yorgun ve stresli olmasına rağmen, akşamları kitap okurdu. İlkokul mezunu bu maden işçisinin, raflar dolusu kitapları vardı.

Her akşam yemekten sonra alır kitabını eline, annemi oturtur yanına, sesli seli okurdu kitabını. Önemli bulduğu yerleri kurşun kalemle işaretler, tekrar okur, annem de başıyla onaylardı, "anladım" mânâsında...

"Bu kitabı mutlaka okumalısınız çocuklar, çok etkileyici, sürükleyici" der, tutuştururdu, kitabı elimize.

Ondandır, mutlaka benim ve kardeşlerimin kitap okuma sevdası, emeğe ve alın terine derin saygımız...

Mısralara dizilmiş şiir gibiydi babam. Bazen öfkeli sert, patlamaya hazır bir bomba gibi yanına yaklaşılmaz. Bazen hüzün yağmurlarında ıslanmış küçücük bir çocuk. Bazen de yumuşacık, okşanmayı bekleyen kadife bir kumaş gibi...

Altmış bir yaşında veda etti dünyaya. Bu seferki vedanın geri dönüşü yoktu. Uzun yıllar havasız ortamda çalıştığından, daha fazla dayanamadı akciğerleri.  

Hiç de yabancı değildi ona toprağın altı. Defalarca gidip gelmişti ama bu gidiş, başka gidişti.

Babamı,

Soma'da göçük altında kalan 301 madenciyi,

Bartın'daki faciada yitirdiğimiz 42 madenciyi.

Amasya/ Yeni Çeltek'teki faciada yitirdiğimiz 68 madenciyi saygı ve rahmetle anıyorum.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *