reklam
reklam
38,6450 %0.05
43,9464 %-0.05
4.218,94 % -1,09
96.219,99 %1.623
AMASYA
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Amasya
Az bulutlu
21°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

ÇİÇEK KADIN DİDEM MADAK

YAYINLAMA:

Merhaba sevgili okurlarım.

Bugün sizlere okumaktan büyük keyif aldığım ve yazdıkları ile kalbe dokunan çiçek kadın Didem Madak’ dan bahsetmek istiyorum.

Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğmuştur.  Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne ve babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok da iyi arkadaştırlar. Bir yandan Didem Madak’ın çocukluğu çok sancılı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası, okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülmüştür. Annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için de kızlarıyla birlikte Burdur’da kalmıştır. Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirmişlerdir. Yazar Didem Madak’ın yaşadığı her bir durumu şiirlerine yansıtmıştır. Bu durumla ilgili yazmış olduğu bir şiiri vardır. Şiir şöyledir;

“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.

Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu

Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri

Diye başlayan bir çocuk romanında.”

Didem Madak’ı şiir yazmaya sevgili annesini kaybettikten sonra daha çok yönelmiştir. Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybetmiştir. Didem Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.

“Ölen her kadın için şiir yazdım.

Onları Muc’a evin karşılığında verdim,

Çok ucuza.

Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”

Yazar Didem Madak’ın babası annesi Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra ikinci evliliğini yapmıştır. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür. Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;

“Babam…

Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.

Kader neydi sanki o zaman,

Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”

“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”

Yaşadığı her anı kaleme döken Didem Madak, teyzelerinin verdiği el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonu hediyesi ile şairlik serüveni tam anlamıyla başlamıştır.

Didem Madak büyüyüp üniversite çağına geldiğinde ise Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmıştır. Üvey anne ve babasıyla artık aynı evde yaşamak istemiyordur ve ayrılmak için, kendince bir yöntem bulmuştur ve birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenip, evden ayrılarak ve okulu bırakmıştır. Bu durumla ilgili ise şu mısraya yer vermiştir;

“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”

Yazar Didem Madak genç yaşta yapmış olduğu evlilikten pişman olur ve boşanır. Maddi sorunlar yaşar. Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl bu yazarın bu durumu ile ilgili, “sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini” anlattığını söyler. Didem Madak, üç yıl boyunca sevdiği insanlardan uzak durur tabiiri caizse kaçar. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.”

Sonraki dönemlerde Didem Madak’tan haber alımamıyordu. Sadece ara sıra kardeşi Işıl’ın yanına gidermiş. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtmıştır Didem Madak. Çünkü örtünmüştür.

“Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” Demiştir.

Didem Madak,  tasavvufla ilgilenmiştir. Kardeşi Işıl,  Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” Demiştir.

Tasavvuf ile ilgisini yazar Didem Madak şiirinde şöyle anlatıyor;

“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”

 “Ah’lar Ağacı” şiir kitabında yazmış olduğu şiirde;

“Ben acılarımın başını

Evcimen telaşlarla okşadım bayım.

Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.

İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.”

Didem Madak’ın ödül aldığı kitabı da vardır. O da Grapon Kağıtları…

Bir gün yazar, kız kardeşi Işıl’a İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder.

Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir.

Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır. Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine geri dönüş” sayılabilir.Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.

Didem Madak bir süre sonra tıpkı annesi gibi kansere yakalanmış ve 24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirmiştir.

Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e bir e-posta göndermiştir ve metin şöyledir:

“Canım Kızım Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…

Annesizlikten.

Sen sakın şair olma!”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *