23 KASIM DÜZCE DEPREMİ
Aslında 1999 depremi aklımızı başımıza getirmişti.
Önce Gölcük sonra da Düzce depremleri, depremle yaşamamız gerektiğini bir kez daha öğretmişti.
Deprem değil bina öldürür” diye klasik bir söylem vardır. Koskocaman bir yalan. Bina kavak ağacı gibi kendi kendine büyüyüp yetişmediğine ve onu yapan insanoğlu olduğuna göre direk şunu diyebiliriz; “Deprem değil insan insanı öldürür”
Geçmiş tecrübelerden ders alınması gerektiğini hatırlatmıştı. Nedense bunları çok çabuk unuttuk. Nihayet 23 kasım saat 04.08 Düzce'de 06.01 şiddetinde deprem yine akılları başlarına getirdi mi? acaba bunu düşünmek gerekir.
Siyasi irade, kamu yönetiminde yer alan görevliler, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlarımız bu gerçekle yüzleşilmesi gerektiğinin farkına varmıştı.
Gerçekten de söz konusu deprem sonrasında yeni binaların yapımıyla ilgili önemli düzenlemelere gidilmişti.
Mevzuatta kayda değer düzenlemeler yapıldı ve katı kurallar getirildi.
Yeni inşa edilen binaların daha dayanıklı olması sağlandı.
İlk başlarda tüm binaların depreme dayanıklılıklarıyla ilgili tespit çalışması yapılacaktı.
Dayanıksız binalar yıkılacaktı.
Gemlik gibi fay hattında olduğu düşünülen bölgelerde binalar yıkılıp halk başka bölgelerde inşa edilecek evlerine taşınacaktı.
Önemli adımlardı bunlar.
Zira kaçınılmaz bir gerçek olan deprem engellenemeyeceğine göre hazırlıklı olmaktan başka çare yoktu.
Deprem bir imtihandır. Ama öyle kolaycıyız ki en kısa yoldan kıvırıveririz; “Deprem imanınızı sınıyor” Depremin böyle bir misyonu yoktur. Elbette bir imtihandır. Ama bizim ne kadar çakal olup olmadığımızı sınar. “Ben bu memleketi yıllardır sallarım. Birçok can aldım, acaba onlar ne ders almışlar” der.
Ancak, yönetimlerin de vatandaşların da önemli bir hastalığı vardı.
O da yeni bir deprem oluncaya kadar unutmak.
Belki ekonomik durumlar belki de başka öncelikler yapılması gerekenlerin ötelenmesine yol açtı.
Zaman zaman hatırlandı elbette.