ZEYTİNİME DOKUNMA
Yıl 1979 Çanakkale Ezine öğretmenim arkadaşlarla zeytinliklere gittik ben tane kopardım ağzıma attım çok acı derhal tükürdüm güldüler bana neden gülüyorsunuz dediğimde hocam daha o çok işlemden geçecek ki sofraya gelsin dediler.
O zaman zeytinide zeytinciyide çok sevdim çünkü çok çilekeş insanlarımız yalnız bunlar mı soframıza gelin her ürünün ne emeklerden geçtiğini hiç düşündünüz mü?
Zeytin çiçeklerini unutmamalı insan.
Zeytinin kokusu hoştur, latiftir, baygındır ve aşka benzer insanın içine işleyişi.
Zeytin ağacı tutunmak için hayata, yer ayrımı yapmaz çok zaman. En mümbit toprağın derinliklerine de salar köklerini, en sert kayaların göğsüne de.
Bence, papatya çiçeklerinden de söz etmeli insan.
Evlerin dış duvarlarına “Ali Ayşe’yi seviyor…”diye yazı yazan çocuğun safiyetine dikkat ettiniz mi? Aynı yazıyı, evlerinin oturma odasına yazmayı denesin bakalım o masum yavrucuk… Annelerin yüksek isabet oranına sahip terlikleri nasıl da şaşırmaz hedefini. İş terlikte midir, annelerin nahif ellerinde mi, bilinmez.
Öğrenciyken nasıl zorlanırdık içinde türlü çeşit bilinmeyenler barındıran problemleri çözerken. Havuza dolan suyun tatlı mı tatsız mı olduğunu bilmeli değil mi insan? Kaç saatte dolup boşalacağını bilsen ne olur havuzun, bilmesen ne olur? Önemli olan havuz suyunun insanların ağızlarına girip girmemesidir bence.
En iyisi, çiçeklenme mevsiminde birkaç zeytin ağacı bulup koklamalı zeytin çiçeklerini. Söylendiği gibi baygın baygın kokuyorsa ne ala, yoksa neden dolaşmalı insan kokmayacak çiçeklerin peşinde? İnsanların, her zaman daha önemli işleri vardır zaten ne zaman sual eylesen.
Toprağın altında yaşayan sadece köstebek değildir. Daha nice mahlûkat seçmiş toprak altını yaşamak ve çalışmak için. Nice mahlûkat güneşsiz dünyasında mutlu mesut yaşar da, diğer mahlûkat bu mutluluğa akıl erdiremez bir türlü. Oysa cevap ne basittir. Yaşa da nasıl, nerede ve ne surette olursa olsun yaşa. Yeter ki yaşa... !