OKUYUCU İLE BÜTÜNLEŞMEK
Güncel olayları detaylandırıp okuyucuna ulaştırmaktır en büyük emeli bunu yaparken de etki altında kalmadan olayları objektif olarak açıklamak en güzel şeydir.
Fakat maalesef günümüzde köşe yazarları takım tutar gibi iktidarı yada muhalefeti destekler yazılar yazarak olayları çoğu zaman çarpıtarak yazabilmektedir. Sosyal medyada buna çanak tutunca da olaylar gerçeklerden uzaklaşarak halkın doğruları bilmesi gerekenleri yanlış bilmelerine yol açarak kutuplaşmalara yol açmaktadır.
Bence doğruları yazmak her zaman insanlara puan kazandıracaktır. Okuyucularınıza bunları çok görmeseniz bence en doğrusunu yapmış olacaksınız.
Gazete sütunlarında okuyucunun en fazla merak edip rağbet ettiği, gözleriyle ısrarla aradığı bölümler, köşe yazılarıdır. Zaman zaman bizde affınıza sığınarak birkaç yazı yazmaya çalışmaktayız. Köşe yazıları, sadece bize özgü bir gelenektir. Öyle dışarıdan bakılınca kolay görünen, ancak iş kaleme dökülmeye başladığında içinden çıkılmaz hal alan köşe yazısı, okuyucuyla yazarı arasında bir duygu ve düşünce etkileşiminin ürünü olup çıkmaktadır.
Kolay gibi görünse de öyle kalem oynatmayla olacak iş olmadığı kesindir, alt yapısı sağlam bir genel kültür dağarcığı, hazır cevap olma ve düzgün bir dil kullanımı, köşe yazarının biricik sermayesidir.
Ulusal basında bu iş artık kurumsallaşmış yazacak yazılar kolaylamıştır, Yerel gazetelerde bu işi yürütmek, ateşten gömlek giymekle neredeyse özdeştir.. Ama yine de bu uğraşın okuyucuyla dertleşip hasbıhal etmek gibi bir lüksü var. Çoğu zaman geniş zaman bulma fırsatına sahip değildir, köşe yazarı.
Okuyucularımıza onların istedikleri yazıları yazıp onlarla kucaklaşmak en güzel duygu olsa da bazen okuyucunun beklediği yazıyı yazmak mümkün olmamaktadır. Beynimizde ürettiğimiz fikirleri kaleme almak onları belirli süzgeçten geçirip okuyucuya ulaştırmak hiçte kolay olmamaktadır.
Okuyucuyla yazar arasında yüreğe dayalı bir ilişki vardır. Yazar, okuyucusunun neyi, ne zaman ve nasıl istediğini bilir. Zaten okuyucusundan bihaber bir köşe yazarı, aslında kendisine de yabancıdır bir yerde.
İnsan beyninin ürettiği, hazır cevaplılığın ve engin bir birikimin neticesi sadece belirli konuları çözmeyi hedeflemenin ötesinde, okuyucunun yüreğine tercüman olmayı da amaçlar.
Yazıları yazarken bir nakış inceliğinde işlemeye özen gösterir, bir duygu seline kapılarak, okuyucu, kendine yakın gördüğü, hatta kendinden bildiği yazarının ufuk dolu, umut dolu yazısını okumakla kalmaz, adeta onu özümsemeye, kendine katmaya çalışır.
Günün önemini detayları ile verecek uygun olan köşe yazısı, geniş yelpazedeki ilgi alanıyla okuyucusuna hitap eder. Rahat, sıkmaya, zorlamaya gelmeyen bir havası vardır. Sade bir dil, yazarını ayna netliğinde aksettirecek bir üslup ve yaşamın derinliğine dair bir yığın konu…
Her yazı; yitirilmiş umutların ilacı, kelimeler dünyasından yüreğe akan bir çağıltıdır. Yazarının kendi rengine büründürdüğü, iç dünyasının kapılarını aralayıp çizgilerini yansıttığı, düşünce ufkunun boyutlarını derinleştirdiği köşe yazısı, okuyucusuyla bütünleşir ve geleceğe güzel bir yadigâr kalır.
Her renkten çiçeğin filizlenip boy attığı bir düşünce iklimidir, yazılar. Düşünceler, ince nakış ve motifler misali işlenerek okuyucusuyla buluşur.
Kuyumcu hassasiyetiyle seçilen kelimeler, bir bütünlük içerisinde ele alınarak önceden belirlenmiş konu çerçevesine özenle yerleştirilir.
Her yazı, geleceğe ve umuda yollanmış bir mektuptur. Okuyucusuyla kavuşacağı anı bekler.
Bir çoğunu tenzih ediyorum, yalnız yaşamı boyunca okuduğu kaynaklar bir elin parmaklarını geçmeyen sözüm ona yazarlara da rastlamıyoruz değil. Yazarlık ne mekteplerde okutulan bir meslek, ne de sokak ortalarında öğrenilen bir uğraştır. Onu pespaye emellerden azade bir mevkide tutmak gerek. Çalakalem yazı kırıntılarına, sallapati sallamalara gözümüz ilişince, bu işin nerelere indiği hususunda hayretlerimizi gizleyemiyoruz. Herkes, her konuda yazı yazmak zorunda değil. Bu işin de bir haysiyeti ve ağırlığı olmalı.