
Farklılıklarımızın Rengârenk Gücü
Dünya üzerinde hiçbir insan bir diğerinin aynısı değil. Saçımızın rengi, tenimizin tonu, konuştuğumuz dil, inandığımız değerler, hatta gülüşümüz bile birbirinden farklı. Ve işte tam da bu nedenle dünya bu kadar renkli, bu kadar canlı.
Ama bu farkların yalnızca doğal değil, aynı zamanda değerli olduğunu çocuklara erken yaşta anlatmak gerekiyor. Çünkü hiçbir çocuk başkasından nefret ederek doğmaz. Ön yargılar sonradan öğrenilir; bir çocuğun bakış açısı, çevresinden gördüğüyle şekillenir. Ve bu noktada en büyük sorumluluk biz yetişkinlere, özellikle de ebeveynlere düşer.
Çocuklar dünyayı anlamaya çalışırken ilk olarak ailesine bakar. Dinlediklerinden olduğu kadar, izlediklerinden de öğrenir. Bir anne babanın hoşgörüsü, sabrı, merakı ve açıklığı çocuğun zihnine tohum gibi ekilir. Bu tohum zamanla büyür ve çocuğun insanlara bakışını belirler.
•Eğer bir çocuk, ailesinden “her insanın saygıyı hak ettiğini”, “farklılıkların tehdit değil zenginlik olduğunu” öğrenirse; ileride önyargısız, açık fikirli, empati sahibi bir birey olarak yetişir.
•Eğer bir çocuk, dışlananı savunmayı, sessiz kalanın yerine konuşmayı görerek büyürse; adaletli bir yetişkin olur.
•Eğer bir çocuk, kendinden olmayanı tanımaya cesaret eden bir anne babayla büyürse; dünyaya kapılarını kapatmaz, aksine açar.
Bu eğitim yalnızca sözle verilmez. Günlük yaşantıdaki küçük tercihler, yapılanlar kadar yapılmayanlar, söylenenler kadar söylenmeyenler de bu eğitimin bir parçasıdır.
Yani çocuklarımıza farklılıkları kabul etmeyi öğretmek istiyorsak, önce kendimize şu soruyu sormalıyız:
“Bu konuda ne kadar bilinçliyiz?”
Çocukların farklı olanla temas etmesi gerekir. Oynasın, sorsun, merak etsin, anlamaya çalışsın. Ve biz yetişkinler bu sorulara kızmadan, küçümsemeden, içtenlikle cevap verebilelim. Çünkü her açıklamamız, onların dünyasında bir duvar değil, bir pencere açar.
Daha adil, daha barışçıl bir gelecek istiyorsak, işe çocukların dünyasını renklendirmekle başlamalıyız. Onlara farklı olmanın yanlış değil, değerli bir şey olduğunu anlatmalıyız.
Bu anlatım; bazen bir hikâyede, bazen sokakta karşılaştığımız biriyle kurduğumuz diyaloğun içinde yer bulur.
Onlara sadece benzer olanı değil, farklı olanı da sevebilmeyi öğretmeliyiz. Çünkü gerçek insanlık, farklı olana saygıyla başlar.
Bir çocuğa “herkes eşittir” demek kolaydır. Zor olan, bunu davranışlarımızla gösterebilmektir. Aile içinde ve sosyal hayatta çeşitliliğe saygı gösteren bir yaklaşım, çocuğun kişilik gelişiminde hayati rol oynar. Böylece çocuk sadece kendine benzeyeni değil, kendinden farklı olanı da anlamaya, sevmeye ve kabul etmeye başlar. İşte tam da bu noktada empati gelişir; önyargı yerini meraka bırakır.
Çocuklarımıza bırakacağımız en güçlü miras; sadece iyi bir eğitim değil, aynı zamanda açık bir zihin ve kapsayıcı bir yürektir. Ve bu miras, onların geleceğini olduğu kadar, hepimizin yarınını da aydınlatır.
Haftaya, farklılıkları çocuklara anlatmanın en etkili yollarından biri olan kitapları konuşacağız.
"Kitaplarla Farklılıkları Anlatmak" başlığıyla yine aynı köşede buluşmak dileğiyle...
Birbirimize benzemek zorunda değiliz; birbirimizi anlamaya niyetli olmak yeter.
Ayşe Can
Takip etmeyi unutmayın!
Web Sitesi: https://birazayse.blogspot.com /Sosyal Medya: @biraz_ayse (Ayşe Can)