Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Sinan Muşlu Amasya’da basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.
17 Aralıkta bu taleplerimizi dile getireceğiz diyen Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Sinan Muşlu, “5 Aralıkta bütçe görüşmeleri başladı mecliste. Konfederasyonumuz Kesk’in kamu emekçileri sendikaları konfederasyonu bütçeye dair eleştiriler var, talepleri var, taleplerimizi dile getirmek üzere 17 Aralık'ta bir Ankara Merkezi mitingi gerçekleştireceğiz. Nedir bu eleştiriler ve talepler, birincisi bu bütçeyi dikkatli bir şekilde incelediğimizde aslında bu bütçe bir seçim bütçesini niteliği taşıyor. Diğer yanıyla ekonomik krizin etkilerini en fazla hisseden yoksul halkın taleplerini ve ekonomik iyileştirmeleri kendi bünyesinde barındıran bir bütçe değil. Bundan kaynaklı olarak da elbette yine bütçe kendi karakteri içerisinde bir adalet taşımıyor. Vergi sisteminde bir adalet gerçekleştirmiş değil, az alandan çok, çok alandan az alınan bir vergi sistemi halen devam ediyor.
Tabii bu aynı zamanda da bütçenin sermayeyi güçlendiren bir bütçe niteliği taşıdığını ortaya koyuyor yani bir yandan sermayeyi diğer yanıyla da hem halkın hem emekçilerin, işçi sınıfının kamu emekçilerinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir bütçe değil.
Bundan kaynaklı olarak da 17 Aralıkta bu taleplerimizi, bu eleştirilerimizi ve buna bağlı taleplerimizi dile getirmek üzere Ankara’da bir merkezi miting gerçekleştireceğiz. En önemli talebimiz öncelikle kamu emekçilerinin yoksulluk sınırı üzerinde ücret artışlarına tabi tutulması. İnsanca yaşayabilecekleri hem mesleki yaşamlarını hem sosyal yaşamlarını insanca yaşayabilecekleri bir düzeye çekebilecek, yoksulluk sınırı üzerinde bir ücret artışını talep ediyoruz.
Az kazanandan az vergi, çok kazanandan çok verginin gerçekleştirilebileceği bir vergi sistemi talep ediyoruz. Seçime odaklı bir bütçe değil, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek yatırımı ve ekonomik refahı temel alan bir bütçe karakterinin ortaya çıkartılması gerekiyor. Ekonomik krizin en önemli sebeplerinden birisi de aslında Türkiye’de ekonominin temel üretim alanlarında yatırıma uğratılmamasından kaynaklı. Daha çok bir borsa ticareti, bir para finans ticaretine dayalı bir ekonomik sistem var. Bunun yerine yatırımı temel alan, üretimi temel alan emekçilerin ve yoksul halkımızın temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve daha sağlam temellere oturmuş tarımı geliştiren, sanayiyi geliştiren ve halkımızın en temel ihtiyaçlarının daha rahat karşılanabileceği bir bütçe planlamasının ortaya çıkarılmasını talep ediyoruz. Şimdi tabi asgari ücreti ifade edilirken hem Türkiye’de birçok sendikanın, konfederasyonun hem de birçok istatistik kurumunun ortaya koyduğu rakamlar üzerinden değerlendirme yapmak gerekir. Ortaya konulan rakamlara baktığınızda açlık sınırı 7 bin 500 lira ile 7 bin 700 lira diye ifade ediliyor. 7 bin 500’ü önerenler sanırım işçi sınıfına açlık sınırında kalın demek istiyor. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Bugün eğer siz en azından asgari ücret ki adı aslında adından belli asgari olması gereken bir ücret, herkesin bu ücretle çalışması gerekiyor anlamına gelmez. Fakat Türkiye’de çalışma yaşamı öyle bir düzenlendi ki herkes asgari ücrete mahkum hale getirildi. Açlık sınırının en az iki katı düzeyinde, en az iki katı düzeyinde bir asgari ücret düzenlemesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.