reklam
reklam
38,7786 %0.39
43,8944 %0.27
4.143,57 % 0,97
103.747,06 %0.872
AMASYA
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Amasya
Parçalı bulutlu
17°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara
Merzifon Bilgi Gazetesi GÜNDEM Hem eğlendiler, hem de taleplerini ilettiler

Hem eğlendiler, hem de taleplerini ilettiler

Haberleri

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dolayısıyla Merzifon’da düzenlenen programda katılan işçiler hem günlerini kutladı, hem de yaptıkları basın açıklamasıyla taleplerini sıraladılar.

Merzifon Demokrasi Platformu tarafından organize edilen ve Cumhuriyet Meydanı Atatürk Anıtı önünde gerçekleşen programa Belediye Başkanı Alp Kargı, Başkan Yardımcıları Mustafa Atak, M. Tuncer Basmacı, CHP Merzifon İlçe Başkanı Hasan Caba, sendika temsilcileri, bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri, işçiler ile onlara destek veren vatandaşlar katıldı.

Programda basın açıklamasını Merzifon Demokrasi Platformu adına Gamze Ceylan yaptı.

Ceylan, 1 Mayıs’ın işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olduğunu belirterek, “Bu gün 1 Mayıs. İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü. Bu gün ülkemizde ve dünyada işçiler, emekçiler, üretici köylüler, kadınlar, gençler insanca yaşayacak bir ücret, insanca çalışma koşulları, sendikalı çalışma hakkı için alanlardalar” dedi.

Demokrasi Platformu adına basın açıklamasını okuyan Gamze Ceylan açıklamasının devamında; “19. yüzyılın son dönemlerinde, Sanayi Devrimi’yle ‘gelişimi’ büyük bir ivme kazanan dünyada işçilerin çalışma koşulları insanlık dışı denecek seviyede ağırdı. Çocuk işçilik son derece yaygındı, günlük çalışma saatleri 15-16 saati bulmaktaydı. Tüm bu ağır şartlar örgütlü bir işçi sınıfının doğumunu da akabinde getirdi. Genel grevlerin yaygınlaştığı bir dönemde, 1 Mayıs 1886 tarihinde Amerika İşçi Sendikaları öncülüğünde iş bırakma eylemi yapıldı. Eylem, günde 12 saat, haftada 6 gün çalışmak yerine, 8 saatlik iş günü talebiyle ortaya çıkmıştı.

Eylemlerin bastırılması sürecinde yaşanan silahlı müdahalede 4 işçi hayatını kaybetti, akabinde yapılan yargılamalardaysa 4 işçi idam edildi. Hayatını kaybeden işçilerin cenazeleri yüz binlerin katılımına sahne oldu.

1886 yılından bu yana geçen 138 yılda maalesef ülkemizde ve dünyada işçi sınıfı açısından çokça değişen bir şey yok. Bu gün yine Organize Sanayi bölgelerinde, fabrikalarda işçiler günlük 10-12 saat kölelik koşullarında çalışmakta, bunun karşılığında ise açlık sınırının altında bir ücretle hayatta kalma mücadelesi vermekteler.

Bizler, işçiler, emekçiler, emekliler bu ülkenin büyük çoğunluğuyuz. Bizler üretiyoruz, bizler çalışıyoruz, bizler bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini emeğimizle var ediyoruz ve insanca yaşamayı hak ediyoruz.

Ancak bugünlerde değil insanca yaşamak, hayatta kalmak dahi giderek zorlaşıyor.

İnsanca yaşayamıyorsak bu ülke fakir olduğu için değil; ülkenin kaynakları yetersiz olduğu için değil. Bu ülkenin kaynakları hepimizi insanca yaşatmaya yeter. Yeter ki kaynaklarımız rantçılara, sermayeye, faize, saraya, şatafata, silaha, savaşa değil işçilere, kamu emekçilerine, emeklilere ve kamu hizmetlerine kullanılsın.  Yeter ki çarkları zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapmak için dönen bu düzene bir son verelim.

Ama ülkeyi yönetenlerin tercihi belli! Onlar yoksuldan alıp zengine, emekçiden alıp sermayeye kaynak aktarmayı görev biliyor. Bankalar, holdingler, şirketler karlılık rekorları açıklarken enflasyonun sebebi olarak biz gösteriliyoruz; alım gücümüz gerilemeye devam ediyor.

Tüm dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye gıda enflasyonunda açık ara birinciliğini koruyor. Alım gücümüz enflasyona ezdirilirken KDV-ÖTV, gelir vergisi, vergi dilimi derken cebimiz boşaltılıyor. Vergi yükü bizlerin sırtına yüklenirken sermaye ise keyfine göre vergi veriyor; bir gecede vergileri sıfırlanıyor, affediliyor.

Yıllardır uygulanan ücretleri geriletmeye yönelik ekonomi politikalarının sonucu olarak borçlanarak yaşamaya mahkum edilen milyonlar, bugün yüksek faizler nedeniyle borç batağında.

İşsizlik, özellikle de genç ve kadın işsizliği yeni rekorlara koşarken iş bulanlara da giderek daha düşük ücretler ve daha güvencesiz çalışma biçimleri dayatılıyor.

Açlık sınırına bile yaklaşamayan maaşlara mahkum edilen emeklilere “banka promosyonu müjdesi” verilerek resmen alay ediliyor.

Mülteciler asgari ücretin altında ücretlerle, sigortasız, güvencesiz ve hatta ölümüne çalışmaya mahkum edilerek tüm ücretler baskı altına alınıyor. Milyonlarca mültecinin çaresizliği, sömürüyü artırmak için kullanılıyor.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi siyasi iktidar Orta Vadeli Program’ı uygulayarak acımasız bir kemer sıkma programını devreye sokacağını, güvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştıracağını ve hatta kıdem tazminatına dahi el uzatacağını ilan ediyor.

Tüm bu zorlu çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek için Anayasal demokratik haklarını kullanmak, sendikalı olmak, örgütlenmek, grev yapmak, meydanları doldurmak ve hatta geçinemediğini haykırmak bile “suç” olarak gösteriliyor.

Biz yasal, Anayasal haklarımızı bile kullanamazken parası ve makamı olanlar hiçbir kurala, mahkeme kararına, hatta kendi yazdıkları yasalara ve Anayasa’ya bile uymak zorunda değil!

Zenginlerin ve muktedirlerin hiçbir kurala uymak zorunda olmadığı bir düzende milyonların ekmeği, hakları ve özgürlükleri gasp ediliyor. Örneğin TÜİK mahkeme kararlarına uymayarak enflasyon verilerini nasıl hesapladığını açıklamıyor, ekmeğimiz sahte enflasyon verileriyle küçülüyor.

Dünyanın en uzun çalışan, en az izin kullanan, durmaksızın iş cinayetlerine kurban giden emekçileri bu ülkede yaşam savaşı veriyor. Ülkemiz bir ucuz emek cenneti haline getirilmek istenirken Türkiye dünyada işçi haklarının en kötü olduğu 10 ülke arasında.

Otoriter bir rejimin ağır baskıları altında hepimiz kölece çalışıp asgari yaşamaya mahkum ediliyoruz. Bu nedenle demokrasi mücadelesi 2024 1 Mayıs’ının en asli gündemlerinden biridir.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak işimize, aşımıza, ekmeğimize, emeğimize sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak hakkımıza-hukukumuza; gelirde, vergide ve ülkede adalet talebimize sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak eğitim ve sağlık başta olmak üzere herkese nitelikli kamu hizmeti hakkımıza sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak söz ve karar hakkımıza; sendikalı olma, örgütlenme ve grev hakkımıza; ifade özgürlüğümüze; yani demokrasiye sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak İstanbul Sözleşmesine, işyerinde şiddete ve tacize karşı ILO’nun 190 sayılı sözleşmesine sahip çıkmaktır. 

1 Mayıs alanlarında olmak eşitliğe, özgürlüğe, laikliğe, hepimizin eşit yurttaşlar olarak barış içinde, kardeşçe yaşayacağımız bir memleket mücadelesine sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak emperyalizme karşı barışı ve halkların kardeşliğini savunmaktır.

Merzifon Demokrasi Platformu olarak burudan halkımıza çağrı yapıyoruz. Emeğimize, alınterimize, geleceğimize, işimize, ekmeğimize, özgürlüğümüze, laikliğe, demokrasiye sahip çıkmak ve bu topraklarda yaşayan bütün halkların barış ve kardeşlik içinde yaşadığı bir ülkeyi birlikte inşa etmek için verdiğimiz mücadeleye katılarak bu mücadeleyi büyütmemiz gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

Basın açıklamasının ardından programa katılan işçiler halay çekerek günlerini kutlarken, kendilerine Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı’da eşlik etti.

KAYNAK: Nurettin Değirmenci
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *