İnsanlık tarih boyunca bu dünyaya neden geldiğini, bu dünyada var oluşunun anlamını ve nereye gittiğini hep merak etmiş, zihnini kurcalayan bu tür sorulara cevap bulmaya çalışmıştır.
Bu müşkül sorulara insanı ikna edecek ve zihnini sükûnete erdirecek cevabı Allah vermiştir.
Allah; “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk: 2) diyerek ölüm ve hayatın neden var olduğunu bildirmiş, bunları kendisinin yarattığını insana haber vermiştir.
İnsan hayat denilen bu serüvende gözünü boyayan ve istikametinden alı koyan bazı etkenlerle karşı kaşıya bırakılmıştır. “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah'ın katındadır.” (Al-i İmran: 14)
Ancak, -gözünü boyayan şeylere rağmen- istikametini kendi iradesiyle, Allahın çizdiği doğrultuda belirlemesi de ondan istenmiştir. “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın.” (Hud: 112)
Tabiidir ki bu çok zordur ve güçlü bir irade isteyen şanlı bir eylemdir. Bu eylemi gerçekleştiren peygamberler Kuran’da örnek gösterilmek suretiyle insana başarılabilir bir görevle vazifelendirildiği hatırlatılır.
Önce insana şu gerçek öğretilir; “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır…” (Bakara: 286) Sonra da izlenecek yol haritası, kararlı duruşlarıyla bu gerçeği sergileyen peygamberlerin misalleriyle birlikte insanın önüne konur.
“Musa, “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.” (Şuara: 62)
“Musa Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım rabbim bana doğru yolu buldurur” dedi” (Kasas: 22)
“Bir zamanlar İbrahim babasına ve topluluğuna şöyle demişti: “Ben sizin taptıklarınızdan uzağım, beni yaratan başkadır (ancak O’na ibadet ederim). O bana doğru yolu gösterecektir.” (Zuhruf: 26- 27)
Hz. İbrahim, kavminin kendisini ateşte yakma teşebbüsünün ardından "…Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz o mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” dedi (Ankebut:26)
“İbrahim, “Ben rabbime gidiyorum” dedi, “O bana yol gösterecektir.” (Kasas: 99)
Tarih boyunca sorulan nereden geldik ve neredeye gidiyoruz sorusuna peygamberlerin dilinden verilen cevaplar bunlar…
İman sahibi kimseler, “…Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz” derler.” (Bakara: 156) Yani insan geldiği yeri de gideceği ve varacağı yeri de bilmelidir. Bu en doğal hakkıdır. İslam’da insana bunu öğretir.
İtikat, inanç, amel ve ahlak konulularında kişinin tavırlarını belirleyen ana unsur budur. Gelinen noktadan varılacak noktaya kat edilen mesafede gerçeğin izini sürme, tertemiz kalabilme ve hedefe arzu edildiği gibi ulaşabilme gayreti insana yaşadığı hayatı anlamlı hale getirmektedir.
“…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim...” (Maide:3.)
“O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuara:88- 89)
O halde insanın dikkat edeceği bazı şeyler var ki nihayetinde Allahın lütfuna mazhar olması kaçınılmazdır. “Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.” (Necm:32)
“Hayatın anlamı, değeri nedir?” sorusu, nereden gelip nereye gittiğimizi merak edişimizle paralellik arz ettiğinden Allah buna da cevabını verir: “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!” (Ankebut: 64)
Gidişatla ilgili bir sapma, hayatı anlamlandırmada bir yanlışlık ve tercihte bir sıkıntı olmasın diye Allah gönderdiği din aracılığıyla bütün tedbirleri alır ve tüm bunlara rağmen istikametten ayrılan, doğru yoldan sapan ve hakikatten kopan insanlara da şöyle seslenir: “Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir: 26)
"Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir." (En’am: 162), “…Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz” (Bakara: 156) diyebilmemiz niyazıyla…
En emin olan Rabbime emanet olunuz.