Allah insanları bir görev ile dünyada var etmiştir. Bu görev kulluktur. “Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)
Bu asli göreviyle insanoğlu yeryüzünde kanın dökülmesini, fesadın ve bozgunculuğun çıkmasını önleyecek ve Allahın yeryüzünde inşa edilmesini murat ettiği medeniyeti kuracaktır.
Görevini layıkıyla yerine getirebilmesi için bir takım kabiliyetlerle donatılması gerekiyordu ki onlar da akıl, duyular, idrak, irade vs. insana has özelliklerdir.
“Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi analarınızın karnından dışarı çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, kalpler verdi.” (Nahl: 78)
Bu donanımlara sahip insan, Allah tarafından desteklendi ve kendisine isimler öğretildi. “Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi.” (Bakara: 31)
Bu da yetmedi. İnsan ilahi desteği almaya devam etti de etti. “Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin, sahte tanrılardan uzak durun” diyen bir elçi gönderdik. Onlardan kimini Allah doğru yola iletti, kimileri de saptırılmayı hak ettiler. Yeryüzünü dolaşın da hak dini yalanlayanların akıbetinin ne olduğunu görün.” (Nahl: 36)
İnsan üstesinden gelemeyeceği bir göreve muhatap kılınmadı. “Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır…” (Bakara: 286)
Görevi ve kabiliyetleriyle diğer varlıklardan ayrı ve konumu Allah katında değerli olan insanın elbette sorumluluklarını yerine getirebilmesi için bir takım haklara sahip olması gerekmektedir. Görev varsa o sorumluluğun ifası için yetki de şarttır. Adil olan Allah insana bu haklarını da verdi ve bu hakları teminat altına aldı.
Allah Teâlâ gönderdiği peygamberleriyle insanlara ulaştırdığı tek ve yegâne din olan İslam’da korunması gereken beş ana esası insanların hakkı olarak belirledi. Bu beş ana unsur; “canın muhafazası”, “malın muhafazası”, “dinin muhafazası”, “aklın muhafazası”, “neslin muhafazası” olarak isimlendirildi. Bunlar dinin maksadıdır; yani görevlendirdiği insanın vazifesini ifası için gereken yetki ve kabiliyetlerdir.
Bu açıdan insan hayatı, kutsal ve dokunulmazdır. Hayat, Allah’ın insana ihsan ettiği ve yüklediği bir emanettir. Bu sebeple dinimiz, insan hayatını her türlü saldırıdan korumuş, insanların canına haksız yere kıymayı haram kılmış, kan davaları yasak kapsamı altına alınmış, intihar yasaklanmış, hayatı tehlikeye düşüren şeylerden sakınmak ve bulaşıcı hastalıklardan korunmak gerekli kılınmıştır. Allah, canı korumak için yeme, içme, giyme gibi bir takım zorunluluklar getirirken cana kastetmeyi engellemek ve insan hayatının korunabilmesi için hem dünyevi hem de uhrevi müeyyideler getirmiştir. (Maide: 32, Nisa: 93)
Hatta insan hayatının tehlikeye düşmesi durumunda bazı haramlar helal hale bile gelebilmektedir. “Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir.” (Bakara:173)
İslam Dini, mülkiyet kazancını, meşru yolla elde etmeyi emretmiştir. Malın korunması ve muhafazası için maddi ve manevi tedbirleri almıştır. Çalmak, yağma, rüşvet, gasp, kumar, dolandırıcılık, aldatmak, hile, karaborsa, tefecilik, faiz, israf, haksız ve haram yolla elde edilen mallar gibi gayr-i meşru kazançları haram kılmıştır. Zayi ve telef edilen mallar için tazmin zorunluluğunu getirmiştir. Ayrıca zekât, sadaka ve benzeri uygulamalarla başkalarının hakkını gözetmeyi de prensip haline getirmiştir. Bütün bu tedbirler mal emniyetini sağlamak içindir. Kimsenin malına dokunulamaz. Başkasının mülkünde tasarruf edilemez. Rabbimiz, Nisa Suresi 29. Ayet-i Kerime’de şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Kendiliğinizden anlaşarak yaptığınız bir ticaret olması müstesna, mallarınızı aranızda batıl (haram yollar)la yemeyin ve nefislerinizi (kendinizi ve birbirinizi) öldürmeyin! Şüphesiz ki Allah, size karşı çok merhametlidir.”
Kur’an-ı Kerim’de hırsızlık için çok ağır ceza getirilmiştir. “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin.” (Maide: 38)
Başkasına ait bir malı zor kullanarak almak anlamına gelen gasp İslam Dininde haram kapsamı altına alınmıştır. Bu konuda Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim bir karış toprağı gasp ederse, Allah kıyamet gününde onu yedi kat yerden kafasına geçirir”
Rüşvet olarak alınan ve verilen şey haramdır. Rüşvet insanlar arası ilişkileri bozmakla kalmayıp, toplumsal birlikteliğe de zarar vermektedir.
Haram kazançlardan olan ve elde bulunan malı artırmak şöyle dursun ziyana uğratan hususlardan biri de faizdir. “Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve eğer inanmışsanız faizden artakalanı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.” (Bakara: 278-279) “Faiz (riba) yiyenler, ancak kendisini şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: “Alım-satım da ancak faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal faizi ise haram kılmıştır.” (Bakara: 275)
Kişilerin istedikleri dini serbestçe seçmelerini, seçtikleri dinin kurallarını hiçbir müdahale ve sınırlamaya maruz kalmadan uygulamalarını, kendi dinleriyle ilgili eğitim almalarını, başkalarını eğitmelerini garanti altına alma hakkını Allah insana vermiştir. Rabbimiz, herkese dini inançlarında tercih hakkı verirken zorlama yapılmamasını emretmiş ama aynı zamanda hak yoluna da davette bulunulmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır, onlara karşı en güzel metotlarla mücadele et.” (Nahl: 125)
Bir başka ayette ise; “Dinde zorlama yoktur; artık doğru eğriden ayrılmıştır. (Bakara: 256) buyurmaktadır.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel vasıf akıldır. Dini mükellefiyetlerin ilk şartı akıldır. Kur’an-ı Kerim’de 70 ten fazla ayette “düşünmez misiniz? Akıl etmez misiniz?” gibi sözcüklerin tekrarlanması ile aklın önemine vurgu yapılmaktadır.
Nesillerini inançsızlık, bilgisizlik, tembellik, alkol, uyuşturucu, hayâsızlık, hırsızlık, kumar gibi tehlikelerden korumayan milletlerin yarınları yoktur. İslam, aklın muhafazası için birtakım hükümleri getirmiştir. Aklı zehirleyen her şey yasaklanmıştır. Örneğin; içki ve uyuşturucu maddeleri kullanmak dinimizde yasaklanmıştır: “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Maide: 90-91)
Toplumda aklı örten, düşünmeyi engelleyen maddelerin yayılması çok tehlikeli sonuçlar doğurur. Çünkü eğer akıl işlevsiz hale gelirse, o toplum fayda ve zararına olan şeyleri göremez, iyiyi kötüden ayıramaz, dünya ve ahireti perişan olmakla beraber başka toplumların egemenliği altına girmekten kendini kurtaramaz.
Bir toplumun yükselmesi, o toplumun içindeki inançlı, bilgili, şahsiyetli, çalışkan ve dürüst insanların varlığının devam etmesine bağlıdır. Eğer nesil devam etmezse o toplum hayatını devam ettiremez. Bu insanın görev ve sorumluluğu açısından sahip olması gereken önemli haklardan birisidir.
Neslin muhafazası için yapılması gereken şeylerin başında aile kurumunun korunması ve desteklenmesi gelmektedir. Bu sebeple dinimiz insanları evliliğe teşvik etmektedir.
Resulullah (s.a.v) buyurdu ki: “Gençler, içinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek gözü (haramdan) daha çok yumdurucu, iffeti daha çok koruyucudur. Gücü yetmeyen ise oruç tutsun, çünkü orucun şehveti kıran bir özelliği vardır.” (Buhari, Müslim)
Zina ise gayri meşru bir ilişkidir. Aile yuvasının kurulmasına engel olmakta, kurulan aile yuvalarının ise dağılmasına sebep olmaktadır. İnsanın evrensel misyonuna ters, görevden ziyade haz amaçlı yanlış hak kullanımı fiilidir. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Zina’ya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsra: 32)
İslam, neslin korunması için evliliğe teşvik etmiş, evlilik dışı haram ilişkiler dâhil her türlü sapkın ilişkileri ise yasaklamıştır. Erkeğin erkeğe, kadının kadına ilgi duymasını ve aynı cinsin birbirleri ile evlilik yaparak hem neslin devam etmesini engellemeye hem de insanları nefsine köle olmaya neden olacak çirkinliklere izin vermemiştir.
Allah’a teslim olan, görev ve sorumluluğunu bilen kul, Rabbinin kendisine verdiği hakları kullanarak kendini, ailesini ve neslini korumaya gayret etmelidir. Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim: 6)
Sözün özü, Allah insanı bir takım görevler yükleyerek yeryüzüne medeniyeti inşa edecek bir halife olarak göndermiş, ona kabiliyetler vermiş, bir takım haklar tanımıştır. Sahip olunan haklar ve eldeki yeterlikler; görevlerin yerine getirilebilmesi içindir. O haklar esas alınarak haz odaklı, nefis tarafından yönlendirilen, nihayetinde ise fitne, fesat ve kan dökülmesine neden olan sonuçlar ilahi maksada aykırıdır.
Başlığımızdaki sorunun cevabı verelim: Aslolan görevimizdir. Kabiliyetlerimiz ve haklarımız vazifemizi yerine getirmek içindir. Görev ıskalanır ve haklar sırf bir hayat enerjisi haline getirilirse maksadın dışına çıkılmış olur. O zaman bizi biz yapan hususiyetimiz ortadan kalkar, başka varlıklarla bir farkımız kalmaz.
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (Araf: 179)
Şu ayete kulak vererek yazımızı sonlandıralım: “Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda (görevinizi yapacağınızda) güzelce giyinin, yiyin için (haklarınızı kullanın) fakat israf etmeyin (amacın dışına çıkmayın). Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf: 31)
En emin olan Rabbime emanet olunuz.