reklam
reklam
38,6020 %0.02
43,8403 %0.05
4.130,18 % -0,10
94.762,27 %-0.502
AMASYA
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Amasya
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara
Merzifon Bilgi Gazetesi GÜNDEM BÜTÇE, SORUNLARI ÇÖZMEKTEN UZAK!

BÜTÇE, SORUNLARI ÇÖZMEKTEN UZAK!

Eğitim-Sen Amasya Şube Başkanı Mustafa Ölgün, 2023 yılı Yükseköğretim Bütçesinin sorunları çözmekten uzak olduğunu söyledi.

Eğitim-Sen Amasya Şube Başkanı Mustafa Ölgün konuya ilişkin yaptığı basın açıklamasında, “Geçtiğimiz yıllar içinde, büyük bölümü siyasal ihtiyaçlar nedeniyle her şehirde bir üniversite açılmıştır. Ekim 2022 itibariyle üniversite sayısı 129 devlet, 75 vakıf üniversitesi ve 4 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere 208 yükseköğretim kurumunda eğitim ve öğretim faaliyetlerine devam edilmektedir.

Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan yükseköğretimin yeniden yapılandırılması üzerinden üniversitelerin ve yükseköğretim sisteminin tamamen piyasaya açılması, üniversitelerin toplumun değil, sermayenin ve iktidarın hizmetinde kurumlar haline getirilmesi için önemli adımlar atılmıştır.

2023 yükseköğretim bütçesi, AKP hükümetinin yükseköğretim sisteminin ihtiyaç duyduğu kaynağı genel bütçeden karşılama noktasındaki cimriliğinin sürdüğünü göstermektedir” dedi.

Son 20 yıl içinde devlet üniversitesi sayısı 53’ten 129’a toplam üniversite sayısı ise 76’dan 204’e çıktığını belirten Eğitim-Sen Amasya Şube Başkanı Mustafa Ölgün, “Aynı dönemde öğrenci sayısı 1,9 milyondan 8 milyona ulaşmıştır. Üniversite sayısı ve öğrenci sayısındaki hızlı artışa rağmen, yükseköğretim bütçesinin söz konusu artışı karşılayabilecek kadar arttırılmadığını görmek mümkündür. Yükseköğretim kurumlarına bütçeden ayrılan payın gerek merkezi yönetim bütçesine gerekse milli gelire (GSYH) oranının istikrarlı bir şekilde azaltılması dikkat çekicidir. Özellikle üniversite bütçelerinde yıldan yıla yaşanan artışın tamamen personel giderleri gibi zorunlu harcamaları karşılamaya yönelik olduğu görülmektedir.

2023 yılı yükseköğretim bütçesinin, artan üniversite ve öğrenci sayısına rağmen ihtiyaç kadar arttırılmadığı, aksine oransal olarak azaldığı görülmektedir. 2022 yılında 57 milyar 740 milyon lira olarak belirlenen yükseköğretim bütçesi, 2023’te yüksek enflasyon ve TL’deki değer kaybının da etkisiyle 134 milyar 693 milyon liraya çıkarılmıştır. Ancak tıpkı MEB bütçesinde olduğu gibi, bütçenin önemli bir bölümünü personele yapılan harcamalar oluşturmaktadır. Yükseköğretim kurumları bütçesinin yüzde 74’ü zorunlu giderler arasında yer alan zorunlu personel harcamalarına (personel giderleri (yüzde 64) + sosyal güvenlik kurumu devlet primi giderleri (yüzde 10)) ayrılmıştır.

Geçtiğimiz yıllar içinde, başta akademik ve idari kadro politikası olmak üzere, pek çok açıdan iktidarın müdahaleleri ile karşı karşıya olan üniversiteler ve diğer yükseköğretim kurumlarına ayrılan bütçeler farklılık göstermekle birlikte, genel eğilim hazine yardımının her geçen yıl azaltılması ve üniversitelerin kendi gelirlerini yaratmaya zorlanması yönündedir. Tek tek üniversite bütçelerine bakıldığında bu durumu görebilmek mümkündür. 2023 yılı için öngörülen bütçelerde, özellikle üniversitelerdeki temel hizmetlerin sınırlandırıldığı görülmekte, lisans öğrencilerinden doktora öğrencilerine kadar geniş bir kesimin yaşadığı ekonomik sorunlar yükseköğretim alanını olumsuz etkilemektedir.

Bilindiği gibi 2016 yılında YÖK tarafından bilim insanları yetiştirme programı olarak 100/2000 Doktora Projesi başlatılmıştır. Bugün itibariyle bu program kapsamında, farklı alanlardan yaklaşık 6000 araştırmacı doktora programlarından mezun olmuş veya halen doktora öğrenimine devam etmektedir. Burslu olarak doktora öğrenimine devam eden öğrenciler asgari ücretin de altında bir burs desteği almaktadır ve herhangi bir sağlık sigortası ve sosyal güvenceye sahip değildir. Buna karşılık program kapsamında doktora öğrencilerinden kendi araştırma alanlarıyla sınırlı kalmak üzere ilgili anabilim dalındaki akademik ve idari çalışmalara destek olmaları istenmektedir. Birçok üniversitede YÖK 100/2000 doktora programındaki burslu doktora öğrencilerine zorunlu olarak ilgili anabilim dalının akademik-idari işleri yaptırılmakta, yani deyim yerindeyse bu program aracılığıyla üniversitelerde sigortasız/kaçak çalışan çalıştırılmaktadır. Akademik kariyer motivasyonu ve doktora çalışmalarının başarısız sayılmasından çekinen yüzlerce YÖK 100/2000 doktora bursiyerleri angaryalara karşı ses çıkaramamaktadır. Araştırma görevlisi istihdam etmek yerine bu ihtiyacı burslu öğrenci mantığıyla kapatmaya çalışan YÖK 100/2000 doktora programında bu şekilde asgari ücretin altında ve sigortasız çalıştırılan doktora öğrencilerine talepleri halinde araştırma görevlisi kadroları açılmalıdır.

Bu araştırmacılar, programın amaçlarında ilan edildiği gibi YÖK tarafından gerekli desteği hiçbir zaman görmemiştir.

Tematik alanlarda çalışmalar yapan 100/2000 araştırmacıların istihdamda liyakat esaslı olmak üzere öncelikli olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. YÖK tarafından üniversitelere dağıtılan kadroların bir kısmının YÖK 100/2000 araştırmacıları için ayrılması ve bu kadroların norm kadro dışarısında tutulması, ayrıca üniversitelere dağıtılan kadrolara ilave olarak YÖK 100/2000 araştırmacılarına yönelik ek kadro ayrılması gerekmektedir.

Yıllardır Merkezi Yönetim Bütçesi’nden yeterince kaynak ayrılmayan üniversitelerimiz, 15 Temmuz sonrasında üniversitelerde yaşanan kitlesel akademik tasfiye ve siyasal baskıların da etkisiyle, bilimden ve bilimsel faaliyetlerden hızla uzaklaşmış, başta tamamen siyasallaşan kadro politikası olmak üzere, hemen her konuda iktidarın ve piyasanın ihtiyaçlarına göre hareket etmeye başlamıştır. Mevcut haliyle üniversitelerimizin bilim yuvası olmaktan hızla uzaklaştırıldığını, iktidarın arka bahçesine dönüştüğünü söylemek mümkündür.

2023 Yükseköğretim bütçesinin bizlere gösterdiği en temel gerçek, yükseköğretimde uzun süredir yaşanan yoğun ticarileşme sürecinin artarak devam edeceği, öğrencilerin barınma ve burs sorununun süreceği ve ceplerinden yapacakları eğitim harcamalarının belirgin bir şekilde artacağıdır. Ancak yükseköğretim sisteminin geleceği açısından sorunun sadece bütçe harcamalarıyla sınırlı olmadığı açıktır.

Üniversitelerde liyakat ve akademik yeterliliğin yerini siyasal kadrolaşma, yozlaşmış ilişkiler ve itaat kültürü alırken, eğitim ve bilim özgürlüğünün tamamen ortadan kaldırıldığı, üniversitelerin sıradan birer devlet kurumu haline getirildiği yeni bir sürece girilmiştir” ifadelerini kullandı.

Yükseköğretim bütçesine ilişkin sendikalarının taleplerini de açıklayan Ölgün, “Yükseköğretim bütçesi ilk etapta en az iki kat arttırılmalı, üniversiteler ve diğer yükseköğretim kurumlarına ihtiyaçları kadar ödenek ayrılmalıdır.

Eşit işe eşit ücret verilerek, ders ve araştırma sürecinde eşit katkılar eşit şekilde değerlendirilmelidir. Ek göstergeler yoluyla hiyerarşik ücretlendirmeden vazgeçilmelidir.

50/d, 33/a, 35, ÖYP gibi maddelerle istihdam edilen araştırma görevlileri arasında görev ve haklar açısından yapılan her türlü ayrımcılığa son verilmeli, araştırma görevlileri iş güvencesine kavuşturulmalıdır. Yükseköğretimde güvenceli çalışma temel ilke olmalı, yükseköğretim emekçilerine gelecek kaygısı yaşatılmamalıdır.

Doktor öğretim üyesi kadroları güvenceye kavuşturulmalı, yeniden atama uygulamasına son verilmelidir.

Tüm üniversite idari ve teknik personeline “yükseköğretim tazminatı” adı altında maaş iyileştirmesi yapılmalıdır.

Doktorasını tamamlamış araştırma görevlileri ek koşul aranmaksızın doktor öğretim üyesi/yardımcı doçent kadrolarına atanmalı, bu kadrolar iş güvencesi sağlayacak şekilde yeniden biçimlendirilmelidir.

Geliştirme ödeneği adil bir şekilde akademik personel yanında idari personele de dağıtılmalıdır.

Yükseköğretim alanındaki tüm ek ücret ve ödemeler görev alan tüm personel arasında adil bir şekilde dağıtılmalıdır.

Eğitim temel bir haktır ve herkesin parasız yararlanabileceği kamusal bir hizmettir; piyasa koşullarına asla terk edilemez. Öğrenci harçları, özelleştirme eğilimlerini güçlendirmektedir. Bu nedenle tamamen kaldırılmalı, öğrencilere eğitim ve araştırma gereçleri, barınma, beslenme ve ulaşım parasız sağlanmalıdır.

Üniversiteler kurumsal özerkliği zedelenmeden mali yönden kamu denetimine açık olmalıdır.

Sonuç; Eğitimden beklenen amaçların gerçekleşmesi, eğitimde ve yükseköğretimde personel açıklarının kadrolu istihdam ile kapatılması, eğitimin ve yükseköğretimin niteliğinin yükseltilmesi, fiziki alt yapı ve donanım eksikliklerinin giderilmesi, akademik ve idari personel açıklarının giderilmesi, öğrencilerin barınma, akademik personelin kadro sorunu ve diğer temel sorunlar için mevcut bütçe anlayışının acilen değişmesi gerektiği açıktır.

İktidarın başından itibaren benimsediği piyasa merkezli eğitim ve yükseköğretim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, üniversitelerin ‘şirket’, üniversite öğrencilerinin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedefleyerek, toplumsal eşitsizliği daha da derinleştirmektedir.

Yapılması gereken, kamusal kaynakların yine kamusal bir hak olan eğitim için, özel çıkarlar değil, toplumsal çıkarlar gözetilerek değerlendirilmesi ve sadece eğitimde ve yükseköğretimde değil, bütün alanlarda kamu harcamalarının payının belirgin bir şekilde arttırılmasıdır” ifadelerini kullandı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *